PAPA FRANCESKO HAZRETLERİ’NİN
HAVARİSEL TEŞVİKİ
“GAUDETE ET EXSULTATE”
GÜNÜMÜZ DÜNYASINDA AZİZLİĞE ÇAĞRI
İÇİNDEKİLER
“Sevinin ve sevinçle
coşun” [1-2]
Birinci bölüm
AZİZLİĞE ÇAĞRI
Bizi Destekleyen ve Yanımızda olan Azizler [3-5]
Yandaki
Kapıda Bulunan Azizler [6-9]
Rab Çağırıyor [10-13]
Senin için de [14-18]
Mesih’teki görevin
[19-24]
Azizliği sağlayan eylemler [25-31]
Daha canlı,
daha insanî [32-34]
İkinci Bölüm
AZİZLİĞİN İKİ GİZLENMİŞ DÜŞMANI
Günümüzde bilinircilik [36]
– Tanrısız ve bedensiz bir zihin [37-39]
– Gizemsiz
bir doktrin [40-42]
– Aklın sınırları [43-46]
Günümüzde pelajyanizm [47-48]
– Alçakgönüllü olmayan bir istek [49-51]
– Kilisenin çoğu zaman unutulan öğretisi
[52-56]
– Yeni Pelajyenler [57-59]
– Yasa’nın
Özeti [60-62]
Üçüncü Bölüm
RAB’BİN
IŞIĞINDA
Akıntıya Karşı [65-66]
“Ne mutlu ruhta
yoksul olanlara! Çünkü Göklerin Egemenliği
onlarındır” [67-70]
“Ne mutlu yumuşak huylu
olanlara! Çünkü onlar yeryüzünü miras
alacaklar.” [71-
74]
“Ne mutlu ağlayıp
yas tutanlara, onlar avutulacaklar” [75-76]
“Ne
mutlu adalete acıkıp ve susayanlara, zira onlar
doyurulacaklardır.”[77-79]
“Ne mutlu
merhametli olanlara! Çünkü onlar merhameti
bulacaklar.” [80-82]
“Ne mutlu yüreği
temiz olanlara! Çünkü onlar Tanrı’yı
görecekler.”[83-86]
“Ne mutlu barışı
sağlayanlara! Çünkü onlara Tanrı oğulları denecek.”
[87-89]
“ Ne mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere!
Çünkü Göklerin Egemenliği
onlarındır.
“ [90-94]
Nasıl davranacağımıza dair büyük kural [95]
– Rab’be sadakat için[96-99]
– İncil’in
yüreğini parçalayan ideolojiler [100-103]
–
O’nu en çok hoşnut eden tapınma [104-109]
Dördüncü Bölümü
GÜNÜMÜZ DÜNYASINDA AZİZ OLMAK İÇİN
GEREKENLER
Sebat, sabır, yumuşak başlılık [112-121]
Sevinç
ve mizah duygusu [122-128]
Cesaret ve Şevk [129-139]
Cemaat
İçinde [140-146]
Sürekli Duada [147-157]
Beşinci Bölüm
MÜCADELE, UYANIK KALMAK VE AYIRT ETME GÜCÜ
Mücadele ve uyanık kalmak [159]
– Bir efsaneden daha fazlası [160-161]
– Uyanık
olun ve güvenin [162-163]
– Ruhsal Yozlaşma
[164-165]
Ayırt Etme Gücü [166]
– Acil bir gereklilik [167-168]
– Daima Rab’bin
ışığında [169]
– Doğaüstü bir armağan
[170-171]
– Konuş, Ey Rab [172-173]
– Vermenin
ve Haç’ın mantığı [174-177]
1. İsa, kendisi uğruna zulüm görüp alçaltılanlara
“Sevinin, sevinçle coşun” (Mt 5, 12),
diyor.
Rab bizim her şeyimizi ister ve karşılığında da bize yaratılış
amacımız olan
mutluluğu, gerçek yaşamı teklif eder.
Bizlerden aziz olmamızı ister ve sıradan,
tatsız sulandırılmış
tutarsız bir yaşamla hoşnut olmamamızı bekler. Aslında, Kutsal
Kitap’ın ilk sayfalarından itibaren çeşitli
yollarla azizliğe çağrı bulunur. Rab’bin
İbrahim’e
dediği şu sözler gibi: “Benim yolumda yürü,
kusursuz ol” (Yar. 17, 1).
2. Burada bu konuyu zenginleştirebilecek bir sürü tanım
ve özellikleri içeren bir tez ya
da aziz olmanın
anlamı hakkında yapılacak incelemelerin beklenmemesi gerekir.
Benim
naçizane amacım, bir kez daha azizliğe çağrının
yankılanarak, riskleriyle,
zorluklarıyla ve fırsatlarıyla,
hâlihazırdaki bağlam içinde somutlaşmasını
sağlamaktır
Gerçekten de Rab hepimizi “kendi önünde
sevgide kutsal ve kusursuz
olmamız için seçti.”
(Ef 1, 4).
Birinci Bölüm
AZİZLİĞE ÇAĞRI
Bizi Destekleyen ve Yanımızda Olan Azizler
3.
İbranilere Mektupta, “önümüze konan yarışı
sabırla koşalım,” diyerek, bizi
yüreklendirecek birçok tanıklıktan söz edilir
(12, 1). İbrahim, Sara, Musa ve Gideon
ve daha birçoklarından
burada söz edilir. (bk. 11, 1-12, 3) Bu, her şeyden çok,
etrafımızı saran tanıklardan oluşmuş bulutun (bk.12, 1), bizi
sürekli hedefe doğru
ilerlemek için teşvik ettiğini
fark etmeye bir çağrıdır. Bu tanıklar arasında kendi
annemiz,
büyükannemiz veya başka yakınlarımız da bulunabilir (bk. 2
Tim 1, 5). O
insanların, yaşamları belki kusursuz değildi ve
düşüşler yaşamışlardı, ama bunlara
rağmen yollarında
ilerlediler ve bu, Rab’be hoş göründü.
4. Hâlihazırda Tanrı’nın huzurunda bulunan azizler,
bizlerle olan birlik ve sevgi
bağlarını korumaya devam
etmektedirler. Vahiy kitabı, azizlerin yakarışını bize
anlatırken
bunu tasdik eder: “Tanrı’nın sözü ve sürdürdükleri
tanıklık nedeniyle
öldürülenlerin canlarını
gördüm. Yüksek sesle feryat ederek şöyle
diyorlardı:
‘Kutsal ve gerçek olan Efendimiz!
Yeryüzünde yaşayanları yargılayıp onlardan
kanımızın
öcünü almak için daha ne kadar bekleyeceksin?’”
(Va. 6, 9-10).
“Tanrı’nın dostları tarafından
korunup yönlendirilip çevrelenmiş bulunuyoruz […]
tek başıma taşıyamayacağım yükü bir başıma
yüklenmemem gerekir. Tanrı’nın
azizler ordusu beni
korur, destekler ve götürür.”1
5. Çok Mutlu ya da Aziz olarak ilan edilme sürecinde;
erdemlerin yerine getirilişi
sırasında, kahramanlık işaretleri,
şehitlikte yaşamını feda etme ve kişinin ölüme
gidene
dek hayatını başkaları için sunduğu diğer durumlar dikkate
alınır. Bu
armağan Mesih’e benzerliğin bir örneğini
ifade eder ve imanlıların hayranlığına
layıktır 2. Örneğin
yaşamını Hristiyanların birliği için sunmuş olan çok
mutlu Maria
Gabriella Sagheddu’yu burada hatırlıyoruz.
1 Benedetto XVI, Omelia per il solenne inizio del ministero
petrino (24 aprile 2005): AAS 97 (2005), 708.
2 Her halükarda,
Hristiyan erdemlerinde, azizlik ve bunun için çalışmanın
en azından olağan bir derecede itibarı
olduğunu ileri sürer.
bk Lett. ap. in forma di Motu proprio Maiorem hac dilectionem (11
luglio 2017), art. 2c:
L’Osservatore Romano, 12 luglio
2017, p. 8.
Yandaki Kapıda Bulunan Azizler
6. Sadece aziz ya da
çok mutlu ilan edilen kişileri düşünmeyelim. Tanrı
“tek tek ve
aralarında herhangi bir bağ olmadan insanları kutsallaştırmak ve
kurtarmak değil;
gerçeğe uygun olarak kendisini tanıyan
ve kutsallıkla kendisine hizmet eden bir halk
haline getirmek
istediği”3 için Kutsal Ruh, Tanrı’nın kutsal ve
imanlı halkının
üzerine her yerde azizliği döker.
Rab, halkını kurtuluş tarihi içinde kurtarmıştır. Bir
halka
ait olmadan, tam bir kimlik oluşmaz. Öyleyse kimse yalıtılmış
tek bir birey
olarak kurtulamaz, fakat Tanrı bizi insan
topluluğunun kurulmuş olan kişiler arası
ilişkilerinin karmaşık
ağı içine almak için çeker: Tanrı toplumsal
devinim içine,
halkların devinimine girmek istemiştir.
7. Tanrı’nın sabırlı halkında, azizliği görmeyi
seviyorum: çocuklarını sevgiyle
yetiştiren ebeveynlerde,
evine ekmek götürmek için çalışan erkek ve
kadınlarda,
hastalarda, gülümsemeye devam eden yaşlı
rahibelerde görüyorum. Her gün sebatla
ileri
doğru yol almayı sürdürenlerde, savaşan Kilise’nin
kutsallığını görüyorum.
Genellikle bizim yakınımızda
yaşayan ve Tanrı’nın varlığının bir yansıması olan,
“bitişik
kapıdaki” azizlik ya da başka bir şekilde ifade edecek olursak
“azizliğin orta
sınıfı” budur.4
8. “Rab’bin yaşayan tanıklığını, her şeyden öte
iman ve iyilik dolu bir yaşam yoluyla
her yere yayarak Mesih’in
peygamberlik görevini de paylaşan”5 halkın en mütevazı
üyeleri vasıtasıyla, Rab tarafından bize sunulan azizlik
işaretleri sayesinde teşvik
edilmeye kendimizi bırakalım. Santa
Teresa Benedetta della Croce’nin de ileri
sürdüğü
gibi gerçek hikâye, onların birçoğu sayesinde
oluşur : “En karanlık gecede
en büyük
peygamberler ve azizler ortaya çıkar. Yine de yaşam veren
mistik yaşamın
akışı görünmezliğini sürdürür.
Dünya tarihinin dönüm noktalarında, tarih
kitaplarında hiçbir şekilde anılmayan ruhların derin
etkilerinin olduğu kesindir. Ve
ancak tüm gizlide
olanların üstündeki perde açıldığı gün, kişisel
yaşamımızın
önemli karar anlarında hangi ruhlara teşekkür
etmemiz gerektiğini bileceğiz”6.
9. Azizlik Kilise’nin en güzel görünüşüdür.
Fakat Katolik Kilisesi dışında ve çok farklı
ortamlarda
bile Ruh “Mesih’in öğrencilerine yardım ettiği
mevcudiyetinin
işaretlerini”7 harekete geçirmektedir.
Diğer yandan Aziz Papa II. Jean Paul bize
“kanını dökene
dek Mesih’e tanıklık vermenin, Katolik, Ortodoks, Anglikan ve
Protestanların ortak mirası olduğunu”8 hatırlatıyor.
Colosseo’da kutlanmasını
istediği 2000 yılı Jübilesi’nin
muhteşem ekümenik anma ayininde, şehitlerin
“bölücü
unsurlardan daha yüksek sesle konuşan bir miras”9 olduğunu
belirtmişti.
3 II. Vat. Kons., Cost. dogm. Lumen gentium, 9.
4 Bk.
Joseph
Malègue, Pierres noires. Les classes moyennes du
Salut, Paris 1958.
5 II. Vat. Kons., Cost. dogm. Lumen gentium,
12.
6 Verborgenes Leben und Epiphanie: GW XI, 145.
7 S.
Giovanni Paolo II, Lett. ap. Novo millennio ineunte (6 gennaio 2001),
56: AAS 93 (2001), 307.
8Lett. ap. Tertio millennio adveniente
(10 novembre 1994), 37: AAS 87 (1995), 29.
9 Omelia nella
Commemorazione ecumenica dei testimoni della fede del secolo XX (7
maggio 2000), 5: AAS 92
(2000), 680-681.
Rab Çağırıyor
10. Tüm bunlar önemlidir,
yine de bu Havarisel Teşvik ile her şeyden çok Rab’bin
her
birimize ve size de yapmış olduğu kutsallık çağrısını
tekrar hatırlatmak istiyorum:
“Kutsal olun, çünkü
ben kutsalım” (Lev 11,44; 1 Pe. 1, 16). İkinci Vatikan Konsili
bunu kuvvetle vurguluyor: “Bu derece yüce ve bol
şekilde sağlanan erdemlerle
donatılmış, her durumda ve
koşuldaki tüm imanlılar, Rab tarafından her biri kendi
yoluna
göre Göksel Peder’in kusursuzluğunda azizliğe
çağrılmışlardır”10.
11. Konsil, “herkes kendi yoluna göre” diyor. Bu
nedenle erişilemez görünen azizlik
örneklerini
düşündüğümüzde cesaretimizi yitirmemeliyiz.
Bizi teşvik edecek ve
harekete geçirecek tanıklıklar
bulunmakla birlikte bunların aynısını yapmaya
çalışmamalıyız,
çünkü bu şekilde davranmak Rab’bin bizim için
belirlediği eşsiz ve
özel yoldan bizi uzaklaştıracaktır.
Önemli olan, her bir imanlının kendi yolunu ayırt
etmesi
ve Tanrı’nın içine yerleştirdiği en iyi olanı ortaya
koyması (bk. 1. Ko. 12, 7)
ve kendisi için öngörülmemiş
olana benzemeye çalışarak kendini tüketmemesidir.
Hepimiz tanıklık etmeye çağrıldık fakat tanıklığın pek
çok varoluşsal biçimi
bulunmaktadır11. Aslında
Aziz Giovanni della Croce yazmış olduğu Spirituale
Cantico’da
herkes için sabit kuralların olmasını önlemeyi tercih
etmiş ve dizelerini
herkesin “kendine uygun şekilde”12
yararlanması için yazdığını açıklamıştır. Çünkü
ilahi yaşam kendisini birine şu şekilde, diğerine bu şekilde
aktarır13.
12. Azizliğin ortaya çıkan farklı biçimlerinin yanı
sıra, Tanrı’nın kutsallığını bu
dünyada yansıtan;
azizliği vazgeçilmez kadınca biçimiyle ortaya koyan
“kadın
ruhunu” vurgulamak isterim. Ve kadınların
son derece dışlandığı dönemlerde bile
Kutsal Ruh,
Kilise’de yeni ruhsal dinamizm ve önemli reformları
canlandıran
etkileyici azizelere ilham vermiştir. Bingenli
Azize Hildegard, Azize Sienalı
Katerina, Azize Avilalı Teresa
ya da Azize Liseuxlü Teresa’yı burada belirtebiliriz.
Fakat burada her biri kendi yoluna göre verdiği
tanıklıklarının gücüyle evlerini
yaşadıkları cemaati
destekleyen ve dönüştüren bilmediğimiz ya da
unuttuğumuz
kadınları da anımsamak isterim.
13. Bu, tüm bir ebediyet boyunca, Tanrı’nın kadın ya da
erkek, bizim için istediği, eşsiz
ve tekrarlanamaz
tasarıya doğru büyümek için kendimizi ona vermek
amacıyla her
birimize coşku ve cesaret vermelidir. “Ana
rahminde sana biçim vermeden önce
tanıdım seni.
Doğmadan önce seni ayırdım ve kutsadım."(Yer. 1,5)
Senin için de
14. Aziz olmak için
episkopos, rahip, din adamı ya da rahibe olmak gerekmez. Çoğu
zaman azizliğin, sıradan işlerden uzak kalma imkânı olan,
zamanını dua etmeye
adamış kişiler için olduğunu
düşünmeye meyilliyiz. Ama böyle değildir. Hepimiz
bulunduğumuz yerde sevgiyle yaşayarak ve günlük
işlerin uğraşısı içinde kendi
tanıklığımızı bir diğerine
sunarak azizler olmaya çağrıldık. Sen kendini Tanrı’ya
adamak üzere takdis edilmiş bir erkek ya da kadın mısın?
Sahip olduğun armağanı
sevinçle yaşayarak aziz ol. Evli
misin? Kocanı ya da karını Mesih’in Kilisesini
10 Cost. dogm. Lumen gentium, 11.
11 Bk. Hans U. Von
Balthasar, “Teología y santidad”, Communio VI/87,
489.
12 Cantico spirituale B, Prologo, 2: Opere, Roma 1979,
490.
13 Bk. Age., 14, 2: p. 575.
sevdiği gibi severek ve ona özen göstererek aziz ol.
İşçi misin? Sabır ve dürüstlükle
kardeşlerine
hizmet ederek işini yaparken aziz ol. Bir ebeveyn ya da büyükbaba
veya büyükanne misin? Çocuklara sabırla İsa’yı
izlemelerini öğreterek aziz ol.
Mevki sahibi biri misin?
Herkesin iyiliği için çaba göstererek ve kendi
çıkarından
vazgeçerek aziz ol. 14
15. Vaftiz lütfunun, kutsallık yolunda meyve vermesine imkân
tanı. Bırak, her şey
Tanrı’ya açık olsun; ve bu
amaçla O’nu seç: Her zaman, her defasında
Tanrı’yı seç.
Cesaretinizi yitirmeyin, çünkü
Kutsal Ruh’un kudreti bunu mümkün kılar ve her
şeyden çok Kutsal Ruh’un meyvesi senin
yaşamındadır (bk. Gal 5,22-23). Kendi
zayıflığına tutunmakla
ayartıldığını hissedince Haç’a bak ve şöyle de:
“Rab, ben
zavallı bir insanım, ama Sen bir mucize ile
beni daha iyi biri yapabilirsin”. Kutsal
olan ama
günahkârlardan oluşan Kilise’de kutsallığa doğru
gelişmek için gereken
her şeyi bulacaksın. Rab Kilise’yi
“Takılarını kuşanmış gelin gibi” (Yşa. 61, 10),
Söz’ü
ile ve Kutsal Sırların, ibadet yerlerinin, cemaat yaşamının,
azizlerin
tanıklığının armağanlarıyla doldurmuştur ve Rab’bin
sevgisinden kaynaklanan çok
yönlü bir
güzelliği vardır.
16. Rab’bin seni çağırmış olduğu bu azizlik küçük
küçük davranışlarla gelişir. Örneğin,
bir
kadın alışverişe çıkar ve bir komşusuyla karşılaşır, konuşmaya
başlarlar, derken
komşusu buna bir sürü eleştiri
sıralar. Fakat kadın kendi kendine şöyle der: “Hayır,
kötü bir şey söylemeyeceğim”. Bu azizlik
yolunda atılan bir adımdır. Sonra evde
oğlu ona hayallerinden
söz etmek ister, yorgun olsa bile yanına oturur ve sabır ve
ilgiyle oğlunu dinler. Bu da azizlik yolunda bir sunudur. Bir
an üzüntüye kapılır,
fakat Bakire Meryem’in
sevgisini hatırlayarak tespihini alır ve imanla dua eder. Bu
da
azizlik yolunda için başka bir tutumdur. Ardından dışarı
çıkar, yoksul bir adamla
karşılaşır ve ilgiyle konuşmak
için durur. Bu da ileri doğru bir başka adımdır.
17. Kimi zaman hayat daha büyük zorluklar getirir ve
bunlar vasıtasıyla Rab,
“kutsallığına ortak olalım diye”
varlığımızdaki lütfu kendisini daha iyi
gösterebilmesi
için bizi kendisine tekrar dönmeye çağırır. (İbr.
12,10). Diğer
durumlarda ise yaptıklarımızı daha kusursuz
yaşayacak bir yol bulmak için
“Hristiyan yaşamının
sıradan uygulamalarını sıra dışı bir kusursuzlukla yapmak için
ilham”15 verir. Kardinal Francesco Saverio Nguyên
Van Thuân hapisteyken
özgürlük için
çabalamaktan vazgeçmişti. Seçimini “sıradan
eylemleri sıra dışı bir
şekilde gerçekleştirmek için
her gün ortaya çıkan fırsatları yakalıyorum” 16
diye
belirtmişti.
18. Böylece, Tanrı’nın harekete geçirmesiyle,
muhtelif davranışlarımızla biz de,
kendine yeten kişiler olarak
değil, ama “bunu Tanrı’nın çok yönlü lütfunun
iyi
kâhyaları” (1Pe. 4,10) olarak O’nun
arzuladığı azizlik örneğini inşa ederiz. Yeni
Zelandalı
Episkoposların bize hatırlattıkları gibi, Dirilmiş Olan Rab bizim
zayıf
yaşamlarımızı paylaştığı için Rabbin bizi şartsız
sevgisi ile sevmesi mümkün
olabilmektedir:
“Sevgisinin sınırı yoktur ve bir kez bu sevgiyi verdiğinde asla
geri
almaz. Sevgisi, koşulsuzdur ve sadık kalır. O şekilde
sevmek kolay değildir, zira
bizler çoğu zaman gerçekten
zayıfız. Ama Mesih’in bizi sevdiği gibi sevmeye
14 Bk. Catechesi nell’Udienza generale del 19 novembre
2014: Insegnamenti II, 2 (2014), 555.
15 S. Francesco di Sales,
Trattato dell’amore di Dio, VIII, 11: Opere complete di
Francesco di Sales, IV, Roma
2011, 468.
16 Beş somun ve
iki balık. Hapishanenin ıstırabından, inancın neşeli bir ifadesi,
Milano 2014, 20.
çalışalım diye, Mesih, kendi dirilmiş yaşamını bizimle
paylaşmaktadır. Böylece
yaşamlarımız, insanoğlunun
acizliğinin ortasında bile, O’nun davranışlarımızda olan
gücünü ortaya koymaktadır” 17.
Mesih’teki görevin
19. Bir Hristiyan için,
yeryüzündeki görevini azizliğe bir yolculuk olarak
görmeden
yaşamak mümkün değildir, çünkü
“Tanrı’nın isteği: Kutsal olmanız”dır (1 Sel. 4,
3).
Her aziz bir görevdir; tarihin belirli bir anında İncil’in
bir yönünü yansıtacak ve
somutlaştıracak olan,
Peder’in bir projesidir.
20. Böyle bir görev, anlamının bütünlüğünü
Mesih’te bulur ve sadece O’ndan
başlamakla
anlaşılabilir. Sonuçta azizlik, O’nun yaşamının
gizemlerini O’nunla
birliktelik içinde yaşamaktır.
Onunla sürekli ölerek ve dirilerek, eşsiz ve kişisel bir
yolla Rab’bin ölümüne ve dirilişine
birleşmiş olmaktır. Ancak bu husus şahsi
yaşamlarımızda bazen
İsa’nın gizli yaşamı, topluluk yaşamı, toplumla yakın
ilişkileri, fakirliği ve sevgi ile lütfunun kendini
gösterdiği çeşitli durumlarda
dünyevi
yaşamının bazı unsurlarını yerine getirmemizi de gerektirebilir. Aziz
Loyola’lı Ignatius’un da ileri sürdüğü
gibi, bu gizemleri derinlemesine düşünmek,
tercihlerimizde
ve davranışlarımızda, onların bizde vücut bulmalarını sağlar18.
Çünkü “İsa’nın yaşamındaki her şey
onun gizeminin belirtisidir”19, “Mesih’in bütün
hayatı Peder’in Açınlanmasıdır”20; “Mesih’in
tüm yaşamı Kurtuluşun gizemidir”21,
“Mesih’in
tüm yaşamı yaratılışın ve kurtuluşun nasıl olduğunun ve
olacağının,
(bütünün tam olarak görülebildiği
özet = ricapitulazione) gizemidir”22 ve
“Mesih’in
yaşadığı her şey, bizim, O’nda yaşamamızı ve O’nun da
bizim içimizde
yaşamasını mümkün kılar”23.
21. Peder’in tasarısı Mesih ve O’nun içindeki
“biz”dir. Kesinlikle bizde seven
Mesih’tir,
“çünkü azizlik sevginin tam olarak
yaşanmasından başka bir şey
değildir”24. Bu nedenle
“azizliğin ölçüsü Mesih’in bizde
ulaştığı yere göre ölçülür.
Bu
ölçüde Kutsal Ruh’un gücü ile tüm
yaşamımızı onda şekillendiririz”25 Böylece
her aziz
Kutsal Ruh’un Mesih’in zenginliklerinden çıkarttığı
ve halkına bahşettiği
bir mesajdır.
22. Rabbin bir aziz aracılığı ile söylemek istediği sözü
anlamak için, ayrıntılara
takılmamamız gerek; zira orada
da hatalar ve düşüşler olabilir. Bir azizin söylediği
her şey İncil’e tamamen sadık olmayabilir, yaptıkları
samimi ve kusursuz
olmayabilir. Biz, onun hayatıyla birlikte
tüm kutsallaşma yolunu, Mesih İsa’dan
yansıttıklarını
ve kendi kişiliğinin bütününden çıkarttığımız
anlamı
birleştirdiğimizde ortaya çıkan şekli
düşünmeliyiz26.
17 Conferenza dei Vescovi cattolici della Nuova Zelanda,
Healing love, 1 gennaio 1988.
18 Bk. Esercizi spirituali,
102-312.
19 Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri, 515.
20
Age., 516.
21 Age., 517.
22 Age., 518.
23 Age.,
521.
24 Benedetto XVI, Catechesi nell’Udienza generale
del 13 aprile 2011: Insegnamenti VII (2011), 451.
25 Age.: 450.
26 Bk. Hans U. Von Balthasar, “Teología y
santidad”, Communio VI/87, 486-493.
23. Bu hepimiz için çok güçlü bir
hatırlatmadır. Sen de yaşamının tamamını bir görev
olarak
görmelisin. Duada Tanrı’yı dinlemeye ve sana gösterdiği
işaretleri anlamaya
çalış. Varlığının her anında,
İsa’nın senden ne istediğini; yapman gereken her
seçimde
bu seçimin sana düşen görevde alacağı yeri ayırt
etmek için Ruh’a sor. Ve
günümüz
dünyasında Mesih İsa’yı yansıtabilecek kişisel gizemi
sende
şekillendirmesine izin ver.
24. Yaşamın vasıtasıyla Tanrı’nın dünyaya vermek
istediği Mesih mesajının, sözün ne
olduğunu
anlayabilmek için, Göklerden yardım iste. Bunun
gerçekleşebilmesi için
dönüştürülmeye,
Ruh tarafından yenilenmeye izin ver ve böylece değerli görevin
yitip gitmesin! Rab hatalarına ve olumsuz zamanlarına rağmen
bunu tamamına
eriştirecek, yeter ki sevgi yolunu terk etmeyip
daima onun arındıran ve aydınlatan
doğaüstü
eylemlerine açık kalmaya devam et.
Azizliği Sağlayan Eylemler
25. Mesih’i,
yeryüzüne getirmekte olduğu Hükümranlık
kavranmadan anlamak
mümkün olmadığı için, senin görevin bu
Hükümranlığın inşasından ayrı
düşünülemez:
“Siz öncelikle O’nun egemenliğinin ve doğruluğunun
ardından gidin,
o zaman size bütün bunlar da
verilecektir.” (Mt 6, 33). Senin Mesih ve onun
arzularıyla
özdeşleşmek için, O’nunla herkes için sevgi,
adalet ve barış Krallığının
inşasını taahhüt etmek
gerekir. Mesih’in kendisi, gereken tüm çaba ve
fedakârlıklarla ve aynı zamanda bunun sana sunacağı
sevinç ve ürünlerle, bunu
seninle birlikte
yaşamayı istiyor. Bu nedenle bu uğraşta bedence ve ruhça
kendini en
iyi şekilde vermedikçe kutsanmış
olmayacaksın.
26. Sessizliği sevmek ve başkalarıyla bir araya gelmekten
kaçınmak; aynı şekilde,
dinlenmeyi yeğleyip, faaliyetten
uzak durmak, duaya yönelmek ama hizmet etmeyi
değersizleştirmek
sağlıklı değildir. Her şey kişinin bu dünyadaki varoluşunun bir
parçası olarak kabul edilip bu varoluşla
bütünleştirilebilir ve azizlik yolunun bir
parçası
olarak alınabilir. Faaliyet içindeyken de tefekkürü
yaşamaya çağrıldık ve
görevimizin sorumluluğu ve
cömertliğini yerine getirerek azizler oluyoruz.
27. Kutsal Ruh bizi hem bir görevi yerine getirmeye hem
de ondan kaçmaya davet
edebilir mi? Veya iç huzurumuzu koruyalım diye kendimizi
tamamen vermekten
bizi alıkoyabilir mi? Oysa kimi zaman
pastoral adanmışlık ya da dünyaya karşı
görevleri
azizlik ve içsel huzur yolunda engel ve dikkat dağıtıcı olarak
görerek
tökezleriz, onları ikinci plana atarız.
Unuttuğumuz konu şudur: “hayatın bir görevi
yok,
hayat görevdir”27.
28. Endişe, gurur, kendini gösterme ve hükmetme
ihtiyacı ile verilen taahhütler
kesinlikle azizliğe götürmez. Esas amaç, kendi
şahsi bağışını evanjelik bir anlama
sahip olması için
gayret göstererek yaşamak ve kendimizi çok daha fazla İsa
Mesih
ile özdeşleştirmektir. Bu yüzden kateşistin
maneviyatından veya episkoposluk
ruhban sınıfının
maneviyatından ya da işin maneviyatından söz edilir. İşte aynı
nedenle Evangeli Gaudium’u görevin maneviyatı ile
bitirdim. Laudato Sii’de
27 Xavier Zubiri, Naturaleza, historia, Dios, Madrid 19993,
427.
ekolojik maneviyattan ve Amoris Laetitia’da aile yaşamının
maneviyatından
bahsettim.
29. Bu, Tanrı huzurunda sessizlik, yalnızlık ve sükût
anlarını küçümsemek anlamına
gelmez. Tam tersine! Çünkü sürekli değişen
teknolojik olanaklar, seyahatin
çekiciliği, sürekli
yeni ve çeşitli tüketim unsurlarının ortaya çıkması,
bazen Allah’ın
sesinin yankılanabilmesine pek de imkân
tanımaz. Her yer söz, tensel hazlar ve
sürekli artan
gürültülerle doludur. Sevinç hüküm
sürmez, ama ne için yaşadığını
bilmeyen insanın
memnuniyetsizliği her yeri kaplar. Kimi zaman acı veren ama her
zaman verimli, orada Tanrı ile samimi bir diyaloğun geliştiği,
kendini toparlamak
için kişisel bir alan için bu
heyecanlı yarışı durdurmamız gerektiğini nasıl
kavrayamayız?
Bir zaman gelir ki kendi öz gerçeğimiz ile yüzleşmemiz
gerekir. Bu
gerçeğin Rab tarafından doldurulmasına izin
vermeliyiz; bunu, özellikle de
“boğucu arzunun
uçurumunun ucunda; ümitsizliğin en derinliklerinde, terk
edilmişliğin uçurumunda kendimizi yapayalnız
hissetmedikçe”28, her zaman
başaramayabiliriz.
Böylece yerine getirmek için yaşadığımız amaç için
büyük
teşviki bulabiliriz.
30. Günlük hayatı işgal eden ve dikkati dağıtan;
kısa süren ve değişken eğlenceler
sunan ve sınırsız kullanabileceğimiz çeşitli araçlar
da bizi, kendimizi soyutlayarak
boş zamanları bunlarla
geçirmeye yöneltmektedir29. Sonuç olarak görevin
kendisi
bu durumdan olumsuz olarak etkilenir, zayıf düşer,
cömertçe ve kolaylıkla verilen
hizmet gerilemeye
başlar. Bu da manevi deneyimin doğasını değiştirir. Müjdeleme
hareketi ya da başkalarına hizmet etmek için duyulan
manevi coşkunluk ile
miskinliğin bir arada yaşaması sağlıklı
mıdır?
31. Hem yalnızlığı hem hizmet etmeyi, hem yakınlığı hem de
incili ilan etme
taahhüdünü aşılayan bir azizlik ruhu bize
gerekiyor, çünkü her anımız, Rab’bin
bakışı
altında verilen sevginin bir ifadesidir. Bu şekilde her anımız
azizlik yolunda
bir basamak olacaktır.
Daha canlı, daha insanî.
32. Azizlikten korkma.
O senden ne gücünü ne yaşamını ne de sevincini alır.
Tam
tersine, sen Peder’in seni yarattığı sırada, senin için
amaçladığı plana uygun olarak,
kendi varoluşuna sadık
bir insan olursun. Ona bağımlı olmak bizi köleliklerden
kurtarmakla kalmayıp bizim kendi onurumuzu tanımamıza yarar.
Azize Joséphine
Bakhita “Yedi yaşında kaçırılıp
esir olarak satıldıktan sonra, vahşi efendilerin
ellerinde
çeşitli sıkıntılar yaşamasına rağmen, gerçeğin
derinliklerinde insanın değil
28Carlo M. Martini, Le confessioni di Pietro, Cinisello
Balsamo 2017, 69.
29 Bizi başkalarına ve tefekkür dolu bir
ruhla gerçekliğe açan boş zamanın sağlıklı kültüründen
bu yapay canlılığı
ayırmak gereklidir.
Allah’ın olduğunu, her insanın Efendisinin Rab olduğunu
keşfetmiş. Bu yaşadıkları
mütevazı Afrikalı genç
kız için ciddi bir bilgelik kaynağı olmuştur”30.
33. Her Hıristiyan, aziz olduğu ölçüde, dünya
için daha üretken hale gelir. Batı
Afrika’daki
episkoposlar bize şunu öğrettiler: “Yeni Müjdeleme
ruhunda
(evanjelizasyon) müjdelenmek ve tüm
vaftizlilerin teşvik edilmesi sayesinde
müjdelemek için
çağrılıyoruz; böylece yeryüzünün tuzu ve
dünyanın ışığı olarak
bulunduğunuz her yerde üstünüze
düşen görevi yerine getirebilirsiniz.”31
34. Daha yükseklere bakmaktan, Tanrı tarafından
sevilmekten ve kurtarılmaktan korkun
olmasın. Kutsal Ruh’un seni yönlendirmesine izin
vermekten korkma. Aziz olmak
daha az insan olmak demek
değildir, çünkü azizlik, lütfun gücü
sayesinde kendi
zayıflığın ile yüzleşmektir. Sonuçta,
Léon Bloy’un dediği gibi, hayatta “üzüntü
duyulacak tek şey vardır […] o da aziz olmamaktır”32.
İkinci Bölüm
AZİZLİĞİN GİZLENMİŞ İKİ DÜŞMANI
35. Bu çerçevede, azizlik yolundan bizi
saptırabilecek iki yanılgıya dikkatlerinizi
çevirmek isterim: Bilinircilik (gnostisism) ve Pelagianism
(Pelagianism: İsa’dan
sonra 4. Yüzyılda yaşamış
Pelagius’un öğretisine dayanır ve insanların günahsız
doğduğunu ileri sürer. Pelagianism’e göre
Âdem’in günahı insanlığın gelecekteki
nesillerini
etkilemiyordu. Ç.n.). Hıristiyanlığın ilk yüzyıllarında
ortaya çıkan bu iki
sapkınlık kaygı verici biçimde
güncelliğini korumaktadır. Günümüzde bile birçok
Hıristiyan’ın yüreği, farkına varmasa dahi bu
yanıltıcı önermelerle ayartılabiliyor.
Onlarda, Katolik
gerçeği gibi görünen insan-merkezci bir içkinlik
(İçkin: Herhangi
bir varlığın yapısına karışmış olan)
ifadesi bulunur33. Burada doktrinal ya da
disipliner güvencenin
iki biçimini görürüz: “müjdeleme
yerine başkalarını inceleyen
ve sınıflandıran ve lütfa
erişmeyi kolaylaştırmak yerine enerjisini kontrol etmekle
tüketen
narsistik ve otoriteryan elitizm. Her iki durumda da ne İsa Mesih ne
de
başkaları gerçekten önemlidir”34.
30 S. Giovanni Paolo II, Omelia nella Messa di
canonizzazione (1 ottobre 2000), 5: AAS 92 (2000), 852.
31
Conferenza Episcopale Regionale dell’Africa Occidentale,
Messaggio pastorale al termine della II Assemblea
plenaria, 29
febbraio 2016, 2.
32 La donna povera, Reggio Emilia 1978, 375.
33 Bk. Congregazione per la Dottrina della Fede, Lett. Placuit
Deo ai Vescovi della Chiesa Cattolica su alcuni
aspetti della
salvezza cristiana (22 febbraio 2018), 4: L’Osservatore Romano,
2 marzo 2018, pp. 4-5: «Hem
neoplejyen bireycilik hem de
neo-bilinircilik biricik ve evrensel Kurtarıcı Mesih’te iman
ikrarını çarpık bir biçime
sokar.” Bu
belgede günümüz neo-bilinircilik ve neo-pelajyanizm I
akımlarının atıfta bulunduğu Hristiyan
kurtuluşunun algılanması
için doktrinal bir temel bulunmaktadır.
34 Esort. ap.
Evangelii gaudium (24 novembre 2013), 94: AAS 105 (2013), 1060.
Günümüzde Bilinircilik
36.
Bilinircilik “konu tamamen kendi akıl ya da duygularının
içkinliğinde kapalı
kaldığı halde; sadece belli bir deneyim ya da akıl yürütme
dizisinin yer aldığı ve
rahatlatıp aydınlattığına inanılan
bilginin nesnelliğinde kilitli kalmaktır”35.
Tanrısız ve bedensiz bir zihin
37. Allah sayesinde, Kilise tarih boyunca, insanların
mükemmelliğini, onların
biriktirdikleri veriler ve
bilgilerle değil, sevgi ve merhamet duygularıyla ölçmüştür.
“Bilinirciler” bu konuda bir hata yapmaktalar ve
başkalarını bazı öğretilerin
derinliğini kavrama
yeteneklerine göre yargılamaktalar. Bunlar, zihni, İsa’nın
acı
çeken bedenine; başkalarında dokunma yetisi olmayan,
sanki soyutlayan bir
ansiklopediye sıkışmış gibi bedensiz
olarak algılarlar. Gizemi bedensizleştirerek,
“Mesih’siz
bir Allah, Kilisesiz bir Mesih, halkı olmayan bir Kilise”
olabileceğini
düşünürler 36.
38. Sonuç olarak, yapaylığın gereksizliğinden söz
edebiliriz: zihinde bir sürü yapay
hareketlilik olsa
da ne kendisi hareket eder ne de düşüncenin derinliklerinde
ortak
bir hareket ortaya çıkar. Bununla birlikte
aldatıcı bir cazibe ile bazılarını kendine
hayran bırakır,
çünkü Bilinirciliğin biçimsel dengesi ve
çileci olarak görülmesi ya
da her şeyi içine
çekmesi bir uyum görüntüsü sergiler.
39. Burada dikkat edelim. Ben burada Hıristiyan imanının
düşmanı olan
rasyonalistlerden (akılcılardan) söz etmiyorum. Bunlar
Kilisede olabilecekleri gibi
kilise çevresindeki laikler
veya eğitim merkezlerinde felsefe ya da din eğitimi veren
hocalar
arasında da olabilir. Çünkü Bilinirciler tipik bir
şekilde açıklamalarının tüm
imanı ve İncil’i
kusursuz bir şekilde kavranabilir hale getirdiğine inanırlar.
İncil’in
dinsel ve ahlaki eğitimi üzerine düşünmek
için mantığı kullanmak sağlıklı ve
alçakgönüllü
bir eylemdir, diğer yandan; İsa’nın öğretilerini her şeyi
hükmetmeye
çalışan soğuk bir mantığa indirgemek
tamamen başka bir şeydir37.
Gizemsiz bir doktrin
40. Mevcut ideolojiler arasında Bilinircilik en kötü
ideolojilerden biridir. Çünkü bilimi
veya
seçilmiş bir deneyimi yüceltirken, gerçeğe ait
kendi görüş açısının
mükemmellik
taşıdığını düşünür. Böylece farkına varmadan, bu
ideoloji kendi
içinden beslenir ve duyarsızlığa doğru
kayar. Özellikle kendisini bedensiz ruhsallık
35 Age.: AAS 105 (2013), 1059.
36 Omelia nella Messa a
Casa S. Marta, 11 novembre 2016: L’Osservatore Romano, 12
novembre 2016, p. 8.
37Aziz bonaventura’nın öğrettiği
gibi: “zekanin tüm işlerini terkedip sevginin doruğuna
tamamen taşınmak ve
Tanrı’da dönüşmek gerekir
[…] Bunu elde etmek için hiçbir şey biraz doğa ve
biraz bilim olamaz, sorgulamaya
daha az yer verip ruhsal
açılıma; dili daha fazla tutup, daha çok içsel
sevince; kelime ve kitaplara daha az yer
verip, Tarnı’ın
armağanına, yani Kutsal Ruh’a daha çok yer açmak;
yaratılışa az ya da hiç, ve yaratıcı öze,
Peder’e,
Oğul’a ve kutsal Ruh’a her şeyi ayırmak gerekir.”
(Itinerario della mente in Dio, VII, 4-5).
olarak gösterdiğinde yanıltıcı olacaktır. Aslında
Bilinircilik hem Tanrı’nın gizemi ve
lütfu hem de
başkalarının yaşamının gizemini hafifletmek ister, çünkü
“kendi
doğası gereği gizemi yumuşatmak ister”38.
41. Birinin tüm sorulara yanıtı varsa, bu onun iyi bir
yolda ilerlemediğini gösterir. Ve
onun; dini, kendi psikolojik ve zihinsel çıkarlarına
kullanan sahte bir peygamber
olması mümkündür.
Tanrı, bizi sonsuz ölçüde aşar, daima şaşırtır ve
O’nunla tarihi
karşılaşmamızın hangi koşullarda
olacağına, zamanına, yerine ve nasıl olacağına
karar verecek
taraf, biz olamayız. Her kim her şeyin berrak ve emin olmasını
isterse o kişi, Tanrı’nın aşkınlığına hükmetmiş gibi
olur.
42. Tanrı’nın olmadığı bir yeri tanımlıyormuş gibi de
yapamayız, çünkü O, insanın
yaşamında gizemli olarak ve her bir kişinin yaşamında kendi
isteğine göre
bulunmaktadır ve biz bunu kesin olduğunu
düşündüğümüz şeylerle inkâr edemeyiz.
Bir insanın tüm yaşamı felaket halde bile olsa, bağımlılık
ya da kötülük yüzünden
yıkıldığını
görsek bile Tanrı onun hayatında mevcuttur. Bizi mantığın değil,
Ruh’un
yönlendirmesine izin verirsek, her insanın
yaşamında Rab’bi arayabiliriz ve
aramalıyız. Gizemin bu
kısmı, bilinircilerin kontrol edemedikleri için sonuçta
yok
farz ettikleri gerçekler arasındadır.
Aklın sınırları
43. Rab’den bize ulaşan gerçeğin çok azını
anlayabiliyoruz. Ve O’nu çok daha büyük
bir
zorlukla ifade edebiliyoruz. Bu nedenle, bizim anlayış şeklimizin,
başkalarının
yaşamlarını doğrudan kontrol etmemize izin
verdiğini söyleyemeyiz. Kilisede,
doktrinin ve Hristiyan
yaşamının birçok yönünü yorumlayan farklı
yollar meşru bir
şekilde bir arada bulunduğunu hatırlatmak
isterim; bunlar çeşitlilikleriyle “Söz’ün
son derece zengin hazinesini daha iyi açıklamaya
yardımcı olurlar”. Kuşkusuz
“nüanslar olmadan,
herkesin savunduğu tek parça bir doktrin hayali kuranlar için,
bu
kusurlu bir dağınıklık gibi görünebilir”39.
Aslında, bazı Bilinirci akımlar İncil’in son
derece somut
sadeliğinin değerini küçümseyerek, tarihimizin
zengin çoğulluğunun
Üçlü Birliği ve
Beden Alan Tanrı’sını ortadan kaldırıp üstün bir
Birlik ile yer
değiştirtirler.
44. Gerçekte, doktrin ya da daha iyi bir ifadeyle
doktrini kavrayışımız ve ifade edişimiz
“İçinde sorular, tereddütler, sorgulamalar
içermeyen, dinamizmden mahrum, kapalı
bir sistem
değildir”. Ve “Eğer Vücut bulma ilkesini ciddiye
almak istiyorsak,
toplumumuzun soruları, korkuları, savaşları,
düşleri, mücadeleleri, kaygıları; bizim t
için
tefsir bakımından görmezden gelemeyeceğimiz, bir değer
taşımaktadır. Bu
38 Lettera al Gran Cancelliere della Pontificia Università
Cattolica Argentina per il centenario della Facoltà di
Teologia (3 marzo 2015): L’Osservatore Romano, 9-10 marzo
2015, p. 6.
39 Esort. ap. Evangelii gaudium (24 novembre 2013),
40: AAS 105 (2013), 1037.
sorular, aslında kendimizi sorgulamamıza yardımcı olmakta,
sorguları bizi
sorgulamaktadır.”40
45. Sık sık, tehlikeli bir karışıklık ortaya çıkar:
Bir şeyi bildiğimiz veya bir şeyi belirli
bir mantık içinde izah edebildiğimiz için aziz
olduğumuza, mükemmel olduğumuza,
“Cahil çoğunluktan”
daha iyi olduğumuza inanabiliriz. Aziz II. Yuhanna Pavlus,
Kilise’de
daha ileri bir eğitim alabilme şansı olanları “Diğer imanlılara
nazaran
üstün oldukları hissi”ne karşı
uyarmıştır41 Ama gerçekte, bu eğitimimiz, bildiğimize
inandığımız şey, Tanrı’nın sevgisine daha iyi cevap
vermeye bizi yöneltmelidir,
çünkü
“Yaşamak için öğreniyoruz: teoloji ve azizlik
birbirinden ayrılamaz.”42
46. Assisili Aziz Francesko bazı şakirtlerinin doktrin
eğitimi verdiğini gördüğünde,
Bilinircilik çekimine kapılmamaları için uğraştı.
Padovalı Aziz Antuan’a yazdığı
mektupta: “Kutsal
teolojiyi kardeşlere okumandan hoşnudum, tek bir şartla: bu
meşgalenin, dua ve adanmışlık ruhunu öldürmemesine
dikkat edin.”43 Diyordu. Bu
ayartmanın, Hristiyan
yaşamını İncil’in tazeliğinden uzaklaştırmakla son bulacak bir
dizi aynı konu üzerinde düşünüp durmaya
götürerek Hristiyan deneyimini
bozacağını biliyordu.
Diğer yandan Aziz Bonaventura kendi açısından gerçek
Hristiyan bilgeliğinin, başkalarına yönelik merhametten
kendisini ayıramayacağı
uyarısını yapıyor: “Var
olabilecek en büyük bilgelik kişinin sahip olduklarını
verimli bir şekilde dağıtmaktan ve dağıtıldığı için
kesin olarak almasından ibarettir.
[…] Bu nedenle
merhamet bilgeliğin dostudur ve açgözlülük de
onun
düşmanıdır”44. “Tefekkürü
engellemeyen, aksine onu destekleyen, tefekkürle
birleşmiş
olarak yürütülebilecek merhamet ve dindarlık
faaliyetleri
bulunmaktadır”45.
Günümüzde pelajyanizm
47. Bilinircilik
halen günümüzde sürmekte olan diğer bir mezhep
sapkınlığını doğurdu.
Zaman geçtikçe çoğu insan, bilimin bizi daha
iyi veya daha kutsal kılmadığını ama
yaşadığımız hayatın önemli
olduğunu anladı. Sorun, bu yozlaşmanın gizli kalması,
böylece
Bilinircilerin hatasının birazcık değişerek ama üstesinden
gelinmemiş bir
şekilde devam etmesidir.
48. Bilinircilerin zekâya atfettikleri gücü,
kimileri insan isteğine ve kişisel çabaya
atfetmeye
başladılar. Pelajyenler ve yarı pelajyenler böyle ortaya çıktı.
Artık lütfun
ve gizemin yerini zeka değil, irade alıyordu.
Şu unutuluyordu :” bu, insanın
40 Videomessaggio al congresso internazionale di Teologia
della Pontificia Università Cattolica Argentina (1-3
settembre 2015): AAS 107 (2015), 980.
41 Esort. ap.
postsin. Vita consecrata (25 marzo 1996), 38: AAS 88 (1996), 412.
42
Lettera al Gran Cancelliere della Pontificia Università
Cattolica Argentina per il centenario della Facoltà di
Teologia (3 marzo 2015): L’Osservatore Romano, 9-10 marzo
2015, p. 6.
43 Lettera a Frate Antonio, 2: FF 251.
44 Sui
sette doni dello Spirito Santo, 9, 15.
45 Id., Commento al
Libro IV delle Sentenze, 37, 1, 3, ad 6.
iradesine ya da çabasına değil, Tanrı’nın merhametine
bağlıdır.” (Rm 9, 16) ve
“önce, O bizi sevdi”
(1Yu. 4, 19).
Alçakgönüllü olmayan bir irade
49. Bu pelajyen ve yarı pelajyen mantığı benimseyenler, Allah’ın
lütfundan söz etseler
de, “Nihayetinde sadece
kendi güçlerine güvenir ve belirgin normları
uyguladıkları
veya belli bir Katolik tarzı benimsedikleri için
kendilerini diğerlerinden, daha güçlü
sanırlar”46.
İçlerinden bazıları zayıf durumda olanlara Allah’ın
lütfu ile her şeyin
mümkün olduğunu söylerken,
sanki bu irade, lütfun kendisine eklenen saf, kusursuz
ve
her şeye kadir bir irade imiş gibi insanın iradesi ile her şeyin
yapılacağı fikrini
aktarırlar. ‘‘Herkes, her şeyi
yapamaz” ifadesi yok sayılıyor47, ve bu hayatta
insanoğlunun
kırılganlığının lütufla bir kerede ve tamamen iyileşmeyeceğini
ileri
sürüyorlar48. Her halükarda, Aziz Augustin
öğrettiği gibi, Tanrı seni yapabildiğini
yapmaya ve
yapamadığını istemeye davet ediyor49;veya Rabbe şöyle yalvar:
“Buyurduğunu ver ve dilediğini buyur”50.
50. Sonuçta, kendi kısıtlılığımızın, samimi, acı ve dua
dolu sınırlarını tanımadaki
eksikliğimiz lütfun bizde daha
iyi eyleme geçmesini engeller; çünkü samimi
ve
gerçek büyüme yolu içinde
bütünleşmiş olası iyiliği teşvik etmek için bir yer
bırakılmamıştır51. Lütuf, aslında bizim tabiatımızı tahmin
ettiğinden, bizi bir anda
olağanüstü insanlar
kılmamaktadır. Bunu iddia etmek, kendi kendimize gereğinden
fazla
güvenmek anlamına gelir. Bu durumda, Ortodoksluğun arkasına
gizlenen
davranışlarımız, lütfun gerekliliğine dair
konuştuğumuzda, söylediklerimizle
tamamen bağlantısız
olacaktır; aslında lütfa çok az güvenmiş oluruz.
Çünkü somut
ve sınırlı gerçeğimizi
idrak etmezsek, Rabbin, bizi kendisi için cezbedip lütfuyla
ona
uygun hale getirdikten sonra her an bizden istediği gerçek
ve olası adımları bile
göremeyeceğiz. Lütuf tarihsel
olarak hareket eder ve genelde, bizi alır ve kademeli
olarak
değiştirir52. Bu nedenle lütfun tarihsel ve kademeli olma
özelliklerini
reddedersek, onu kendi sözlerimizle
yüceltsek bile aslında inkâr edip engeller hale
gelebiliriz.
51. Allah İbrahim’e seslendiğinde, ona: “Ben Her
Şeye Gücü Yeten Tanrı’yım. Benim
yolumda yürü, kusursuz ol,” dedi. (Yar. 17, 1).
Onu hoşnut edecek şekilde kusursuz
olabilmek için, onun
huzurunda, yüceliğiyle kuşanmış biçimde,
alçakgönüllülükle
yaşamalıyız;
yaşantılarımız üzerindeki daimi sevgisini bilerek, onunla birlik
içinde
46 Esort. ap. Evangelii gaudium (24 novembre 2013), 94: AAS
105 (2013), 1059.
47 Bk. S. Bonaventura, Le sei ali dei
Serafini, 3, 8: «Non omnes omnia possunt». Va inteso
nella linea del Katolik
Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri, 1735.
48 Bk. S. Tommaso d’Aquino, Summa Theologiae, I-II, 109,
9, ad 1: «Ancak, lütuf bazı yönlerden kusurludur
çünkü – dendiği gibi – insan
tamamen tekrar şifa bulmaz ».
49La natura e la grazia,
43, 50: PL 44, 271.
50 Le confessioni, 10, 29, 40: PL 32, 796.
51 Bk. Esort. ap. Evangelii gaudium (24 novembre 2013), 44: AAS
105 (2013), 1038.
52 Hristiyan imanının kavranmasında lütuf
her eylemimizde eşzamanlı, aynı anda işleyen ve onu takip eden
durumdadır (Bk. Conc. Ecum. di Trento, Sess. VI, Decr. de
iustificatione, cap. 5: DH, 1525).
yürümeliyiz. Sadece bizim için iyi olanı yapan
O’nun varlığından korkmayı bir
kenara bırakmamız gerek. O
bize hayatı veren ve bizi onca seven Baba’dır. Bir kez
bunu
kabullendiğimizde ve varoluşumuzu O’nsuz düşünmekten
vazgeçtiğimizde,
yalnızlık korkusu da ortadan kaybolur
(bk. Mez. 139, 7). Ve Tanrı ile kendi aramıza
daha fazla mesafe
koymaz ve O’nun huzurunda yaşarsak, doğru yolda yürüyüp
yürümediğimize baksın diye, O’nun yüreklerimizi
incelemesine imkân tanımış
olacağız (bk. Mez. 139,
23-24). Böylece Tanrı’nın sevebilen ve kusursuz iradesini
tanıyacağız (bk. Rom. 12, 1-2) ve O’nun bizi bir çömlekçi
gibi şekillendirmesine
izin vereceğiz (Yşa. 29, 16). Çoğu
kez Tanrı’nın bizde yaşadığını söyleriz, fakat
bizim
O’nda yaşadığımızı söylemek daha iyidir, O bizim kendi
ışığında ve
sevgisinde yaşamamıza olanak verir. O bizim
mabedimizdir: “Rab’den tek dileğim
Ömrümün
bütün günlerini O’nun evinde geçirmektir. (bk.
Mez. 27, 4) ve “Senin
avlularında bir gün, kendi
evimdeki bin günden iyidir;” (Ps 84, 11). Biz O’nda
azizler oluyoruz.
Kilise’nin çoğu
kez unutulan öğretisi
52. Katolik Kilisesi bizlere defalarca kendi gücümüzle
ve yaptıklarımızla değil, ilk
adımı atan Rab’bin lütfu
ile aklanacağımızı öğretir. Kilise Babaları, Aziz
Augustinus’tan önce de, bu birincil kanaati ifade
etmişlerdi. Aziz Yuhanna
Krisostomos, lütfun tüm
kaynaklarını, “daha mücadeleye başlamadan” Tanrı’nın
bize yönelttiğin konusunda bizi temin eder 53. Aziz Büyük
Basilius ise imanlı
kişinin, sadece Tanrı’da yücelik
bulduğunu, çünkü kendisinin “gerçek
aklanmadan
yoksun olduğunu ve tek aklanmanın Mesih’e iman
etmekle gerçekleştiğini” bilir54.
53. Orange kentinde yapılan ikinci Sinod’da, Kilise hiç
kimsenin kutsal lütfu
istemesinin, hak etmesinin veya
satın almasının mümkün olmadığını bize
öğretmiştir
ve lütufla her türlü işbirliği her şeyden önce
lütfun kendi bağışıdır:
“Arınma arzumuz dahi, Kutsal
Ruhun içimizde yayılması ve eylemi sayesindedir”55.
Daha sonra, Trento Konsili manevi olarak gelişmek için
işbirliği yapmamızın
önemine dikkat ettiğinde bile,
dogmatik olarak bize şunu öğretmektedir: bizlerin
“Bedelsiz
olarak aklandığı doğrudur, çünkü hiç bir
gerekçe; gerek iman gerekse
yapılan işler aklanma
lütfunu gerektirmez. Çünkü eğer bu bir lütuf
ise yapılan işler
nedeniyle değildir; başka türlü
lütuf, lütuf olmaktan çıkar (Rom 11, 6)”56.
54. Katolik Kilisesinin Kateşizmi de hatırlatıyor: Lütuf
armağanı “Zekânın becerilerini
ve insanoğlunun irade gücünü aşar”57[57] ve
“Tanrı’ya karşı sözcüğün tam
anlamıyla
herhangi bir liyakat söz konusu değildir. Onunla bizim aramızda
eşitsizlik
53 Omelie sulla Lettera ai Romani, 9, 11: PG 60, 470.
54
Omelia sull’umiltà: PG 31, 530.
55 Canone 4: DH
374.
56 Sess. VI, Decretum de iustificatione, cap. 8: DH 1532.
57 N. 1998.
sınırsızdır,”58. Bize olan dostluğu bizi aşar, biz O’nu
yaptığımız işlerle satın
alamayız ve her şey sadece O’nun
sevgisinin bağışının girişimiyle mümkündür.
Tüm
bunlar bizim, hiçbir zaman hak edemeyeceğimiz bu lütuf
için sevinçli bir
şükran hissiyle yaşamamızı
gerektirir, çünkü “Kişi lütuf içinde
olduğu zaman, zaten
almış olduğu bu lütfa layık olamaz”59.
Azizler, güvenlerini kendi yaptıkları üstüne
kurmaktan kaçınırlar: “Bu yaşamın sonunda,
huzuruna boş ellerle çıkacağım, çünkü
ey
Rab, senden yaptığım işleri saymanı istemiyorum. Bizim tüm doğru
işlerimiz,
senin gözlerinde kusurludur”60.
55. Bu Kilise tarafından kesin biçimde benimsenmiş
bir iman olup Tanrı Sözü ile
açıklıkla ifade edildiği için her tür
tartışmanın ötesindedir. İncil’in kalbinden
yeşerdiği
ve sadece aklımızla kabul etmeye değil herkese yayılan bir sevince
dönüştürdüğü için sevgiye ait
üstün emir gibi, bu gerçek de bizim yaşam biçimimizi
belirlemelidir. Yeryüzünde var oluşumuzun ve doğal
yeteneklerimizin birer lütuf
olduğunu anlamadıkça,
Rab ile dostluğun bedelsiz armağanını minnettarlıkla
kutlayamayız.
Bunun için “Gerçekliğimizin, lütfun bir
meyvesi olduğunu sevinçle
anlamamız ve özgürlüğümüzü
lütuf olarak kabul etmemiz gerekir. Günümüzde bir
şeylere özgünlüğünün ya da
özgürlüğünün meyvesi olarak sahip olduğuna
inanan
bir dünyada işte bu zor bir şeydir.”61
56. Daima daha fazla değişmeye kendimizi bırakmak için çaba
göstererek işbirliği
yapmak, sadece, özgürce
kabul edilen ve tevazu içinde alınan Tanrı’dan gelen
bağış
ile mümkündür62. Öncelikle Tanrı’ya
ait olmak gerekir. Bizden önce harekete
geçmiş olan
O’na, bedelsiz olan armağanı bizde büyüyüp
gelişsin diye,
yeteneklerimizi, bağlılığımızı, kötülüğe
karşı mücadelemizi ve yaratıcılığımızı
sunmamız gerekir.
Onun bedelsiz lütfunun içimizde büyüyüp
serpilmesi için:
“Tanrı’nın merhameti adına size
yalvarırım: Bedenlerinizi diri, kutsal, Tanrı’yı
hoşnut eden
birer kurban olarak sunun,” (Rom 12, 1). Diğer taraftan, Kilise
daima,
lütuf yaşamında büyümenin, sadece sevgi
sayesinde mümkün olduğunu öğretir:
“sevgim
olmasa, bir hiçim”. (1Ko 13, 2).
Yeni Pelajyenler
57. Hala kendi güçleriyle aklanacağını zanneden;
insanın iradesine ve kendi
yeteneklerine tapınan; kendinden
hoşnutluk ben-merkezcilik ve seçkincilikle
sonuçlanacak
olan, gerçek sevgiden yoksun, insanoğlunun arzularına ve kendi
58 Age., 2007.
59 S. Tommaso d’Aquino, Summa
Theologiae, I-II, 114, 5.
60 S. Teresa di Gesù Bambino,
“Offerta di me stessa come Vittima d’Olocausto all’Amore
Misericordioso del
Buon Dio” (Preghiere, 6): Opere
complete, Roma 1997, 943.
61Lucio Gera, “Sobre el
misterio del pobre”, in P. Grelot-L. Gera-A. Dumas, El Pobre,
Buenos Aires 1962, 103.
62 Bu kesinlikle Katolik doktrini
hakkındadır:”liyakat” Kutsal Ruh’un ve sevginin
teşvikiyle kutlulaşmamız için,
nurun ve sevginin
büyümesi için, ebedi yaşamın elde edilmesi için
yararlı lütufları kendimiz ve başkaları için hak
edebiliriz. (Bk. Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri, 2010).
Bu lütuflar ve bu iyilikler Hıristiyan ibadetinin
konusudur.
Dua, sevap işlerimiz için gerekli lütfu sağlar.
imkânlarına tapan; başka yolu izlemeye kararlı Hristiyanlar
var. Bu, açık bir şekilde
muhtelif davranışlarla kendini
gösterir: yasaya karşı takıntılı olma, sosyal ve siyasi
başarılarını göstermeye aşırı düşkünlük,
litürjide, Kilise’nin doktrin ve
saygınlığında
aşırıya kaçma, uygulamaya yönelik konuların idaresinde
boş yere
övünme, pratik eylemleri yerine getirmede
gösterilen başarıyı methetme, kendisinin
yardımı,
kendisine atıfta bulunan dinamiklere eğilim gösterme. Bazı
Hıristiyanlar,
Ruh tarafından sevginin yoluna götürülmek
için kendilerini bırakacakları yerde,
İncil’in
güzelliğini ve yarattığı sevinci yaymak için
tutuşacakları yerde ve Mesih’e
susamış olup da büyük
çoğunluğun içinde kaybolmuşları aramaktansa, tüm
güçlerini
ve zamanlarını bunlara
harcamaktadırlar63.
58. Çoğu zaman, Ruh’un dürtüsüne
karşı, Kilise hayatı küçük bir azınlığın
sahiplendiği
bir müzeye dönüşmektedir. Bu durum, bazı Hıristiyan
gruplar, belirli normların,
adetlerin veya öngörülmüş
kalıpların yerine getirilmesine çok zaman ayırdığında
ortaya
çıkar. Bu şekilde İncil’in çekici ve lezzetli
sadeliğini ortadan kaldırarak O’nu
indirger ve
uzaklaştırırlar. Bu belki de pelajyanizm’in bir alt biçimidir,
çünkü lütfun
yaşamını belli insanî
kalıplara tabi tutar gibi görünür. Bu, çoğu kez
Ruh’ta yoğun
bir yaşamla başlayan bazı grupların,
hareketlerin ve cemaatlerin neden
fosilleşerek… ya da
yozlaşarak son bulduğunu da açıklamaktadır.
59. Farkına varmaksızın, her şeyin, kiliseye ait normlar ve
yapılar tarafından
yönlendirilmiş biçimde insanoğlunun gayretiyle mümkün
olduğunu düşünerek,
İncil’i zorlaştırıyoruz ve
lütfun harekete geçebilmesi için çok dar
yer bırakan bir
“düzen”in esiri oluyoruz.
Aquinas’lı Aziz Thomas İncil’e Kilise tarafından eklenen
ilkelerin, “imanlılar için bir yüke
dönüşmemesi” için ılımlı olması gerektiğini
hatırlatır, aksi takdirde bu, dinimizi köleliğe dönüştürür
64.
Yasa’nın özeti
60. Bunu önlemek için, bizi temel olanı aramaya davet
eden bir erdemler hiyerarşisi
olduğunu sık sık hatırlamamız
gerekir. Amaç ve sebebin Tanrı olduğu teolojik
erdemlere
öncelik verilmiştir. Ve bunun merkezinde sevgi bulunur. Aziz
Pavlus
gerçekte önemli olan, “sevgiyle
etkisini gösteren imandır” (Ga. 5, 6) der. Sevgiyi
titizlikle korumaya çağırıldık: “başkalarını
seven, Kutsal Yasa’yı yerine getirmiş
olur. […]Bu
nedenle sevmek Kutsal Yasa’yı yerine getirmektir” (Rom 13,
8.10).
Zira tek bir formül yasayı bütünüyle
ihtiva eder: “Komşunu kendin gibi seveceksin”
(Ga
5, 14).
61. Bir başka deyişle: öğretilerin ve buyrukların yoğun
ormanında, İsa iki farklı yüzün
görülmesini
sağlayan ufak bir gedik açar: Peder’in ve kardeşin
yüzleri. Bize
fazladan iki kural veya öğreti sunmaz.
Bize iki ayrı yüz, daha doğru bir ifadeyle pek
çok
kişiden yansıyan Tanrı’nın yüzünü verir. Çünkü
kardeşte, özellikle de en aciz,
63Bk. Esort. ap. Evangelii gaudium (24 novembre 2013), 95:
AAS 105 (2013), 1060.
64 Bk. Summa Theologiae, I-II, q. 107,
art. 4.
en küçük, korumasız ve muhtaç olanda
bizzat Tanrı’nın sureti mevcuttur. Gerçekten
de
birçoklarının kalıntı olarak nitelediği kırılgan insanlıkta,
tüm zamanların sonunda
Rab son sanat eserini imal
edecektir. Çünkü “Ne kalacak geriye? Hayatta
değeri
olan nedir? Hangi zenginlik yok olup gitmeyecek?
Kesinlikle ikisi kalacak: Rab ve
komşun. Bu iki zenginlik
ortadan kalkmayacak”65.
62. Rab Kilise’yi azizlik yolunda engel olan
bilinircilik ve pelajyanizmin yeni
şekillerinden kurtarsın! Bu sapıklıklar herkesin kendine özgü
kişiliği ve mizacına
uygun olarak, birçok biçimde
ifade buluyorlar. Bu nedenle her birinizi Tanrı
huzurunda
yaşamlarınızın nasıl görünebileceğini sormanız ve bunu
ayırt
edebilmeniz için tembihliyorum.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
RABBİN IŞIĞINDA
63. Azizliğin ne olduğuna dair birçok teoriler, bol bol
açıklamalar ve farklılıklar
olabilir. Bu tür
düşünceler yaralı olsa da İsa’nın sözüne
dönerek daha çok
aydınlanmak ve gerçeği bize
aktardığı biçimde almak kadar yararlı olmaz. İsa,
büyük
bir sadelikle “aziz olmak” ne demektir öğretti ve
Dağdaki Vaaz’da bize
mutlulukları bırakarak nasıl aziz
olunacağını da öğretti (bk. Mt 5, 3-12; Lk 6, 20-
23).
Bunlar Hıristiyan’ın nüfus cüzdanı gibidir. Böylece,
şayet içimizden biri “İyi
bir Hıristiyan olmak
için ne yapmalıyız?” diye soracak olursa, yanıtı çok
basittir:
Herkes İsa’nın Dağdaki Vaazı’nda
açıkladığı mutluluklardan, kendi yaşayış şekline
uygun
olanı yapmalıdır66. Zira onların arasından, bizlerden her gün
yaşamımızın
faaliyetleri sırasında ortaya koymaya çağrıldığımız
Rab’bin yüzü belirmektedir.
64. “Mutlu” veya “çok mutlu”
kelimesi, “aziz” kelimesiyle eş değerdedir, çünkü
Allah’a sadık ve O’nun Sözü’nde
yaşayan kişinin, kendi armağanında gerçek
mutluluğa
eriştiğini ifade eder.
Akıntıya karşı
65. İsa’nın sözleri bize
şiirsel gelse de alıştığımız şeylerin, toplumda yapılanların,
tamamen tersini söyler ve yine de İsa’nın bu mesajı
bizi kendine çekse de dünyanın
gerçeği bizi
başka türde bir yaşama sürükler. Mutluluklar Vaazı,
hafifsenecek ya da
65 Omelia nella Messa in occasione del Giubileo delle
persone socialmente escluse, 13 novembre 2016:
L’Osservatore
Romano, 14-15 novembre 2016, p. 8.
66 Bk. Omelia nella Messa a
Casa S. Marta, 9 giugno 2014: L’Osservatore Romano, 10 giugno
2014, p. 8.
yüzeysel değildir; tam tersine, sadece Kutsal Ruh bizi tüm
gücüyle doldurup ve
bencilliğin, tembelliğin ve
kibrin zaafından kurtardığı takdirde bunları yaşayabiliriz.
66. Rab’bin hak ettiği tüm sevgi ve saygıyla İsa’yı
dinlemeye devam edelim, Onun bizi
sözleriyle hayrete
düşürmesine, kışkırtmasına ve yaşantımızda gerçek
bir değişimi
sağlamak için bizi çağırmasına izin
verelim. Aksi takdirde, azizlik sözden ibaret
kalır. Şimdi
Matta’nın İncili’nde yer alan Mutlulukları birer birer
inceleyelim (bk.
Mt 5, 3-12)67.
“Ne mutlu ruhta yoksul olanlara! Çünkü Göklerin Egemenliği onlarındır.”
67. İncil bizi, kalbimizin gerçeğini tanıyarak, yaşamımızın
güvencesini nereye
yerleştirdiğimizi anlamaya davet eder.
Genelde, zengin kişi zenginlikleriyle kendini
güvende
hisseder ve onların tehdit altında olmaları halinde yeryüzündeki
tüm
yaşamının çökeceğini düşünür.
İsa zenginliklerine güvenen ama aynı gün
ölebileceğini
düşünmeyecek kadar akılsız olan zengin meselinde bizzat
bundan
bahsetmiştir (bk. Lk 12, 16-21).
68. Zenginlik sana hiçbir şey için güvence
vermez. Hatta yürek kendini zengin
sandığında kendinden o
kadar hoşnuttur ki Tanrı Sözü için en ufak bir yer
bile
kalmaz, ne kardeşlerini sevmek, ne hayatın önemli
şeylerinden zevk almak için bir
boşluk bulunur. Kendini
en büyük iyiliklerden mahrum kılar. Bu yüzden İsa
ruhta
yoksul olanları mutlu olarak adlandırır, böylece Rab
sürekli yeniliği ile ruhta yoksul
olanların yüreklerine
girebilir.
69. Ruhtaki bu yoksulluk Aziz Ignatius Loyola’nın söz
ettiği “kutsal kayıtsızlık” ile
yakından bağlantılıdır: “Bunun için kendimizi
yaratılmış her şeye (özgür irademizin
özgürlüğünde
izin verilen ve yasaklanmamış olan her şeye karşı), kayıtsız kılmamız
gerekir; öyle ki, kendimiz için artık ne sağlık ya
da hastalık, ne daha fazla zenginlik
ya da fakirlik, ne daha
çok saygınlık ya da kepazelik, ne de uzun ya da kısa yaşam
isteyelim”68.
70. Luka sadece “ruhta” yoksulluktan söz
etmiyor, tamamen “fakir” olmaktan
bahsediyor (bk. Lk 6, 20) ve böylece bizi sade ve her şeyden
arınmış bir hayata
davet ediyor. Böylece, bizi Havarilerin
de yaşamış olduğu, en fakir olanların,
yaşamını paylaşmaya
çağırıyor ve en sonunda “zengin olduğu halde, kendini
fakir
kılan” İsa ile özdeşleştirmemizi istiyor »
(2 Ko. 8, 9).
Yürekte yoksul olmak; bu azizliktir.
67 L’ordine tra la seconda e la terza beatitudine
varia nelle diverse tradizioni testuali.
68 Esercizi
spirituali, 23d: Roma 19846, 58-59.
“Ne mutlu yumuşak huylu olanlara! Çünkü onlar yeryüzünü miras alacaklar.”
71. Bu, başlangıçtan beri düşmanlık dolu bir yer olan,
her yerde kavga edilen ve her
yerden kinin yayıldığı; sürekli
olarak başkalarını fikirlerine, örf ve adetlerine veya
konuşma
ve giyinme biçimlerine göre sınıflandırdığımız bu dünyada
çok güçlü bir
ifadedir. Sonuçta,
kibirliliğin ve faniliğin, her birimizin diğerlerinden üstün
olduğu
inancının hükmettiği bir dünyadır burası.
Bununla beraber, imkânsız görünse de İsa
bize
başka bir tarz önermektedir: Yumuşak huyluluk. O’nun
öğrencileri ile yaptığı
buydu ve Yeruşalim’e
girerken onu işte bu davranışı ile görüyoruz: “İşte,
alçakgönüllü Kralın, eşek yavrusuna
binmiş sana geliyor” (Mt 21, 5; cf. Zk 9, 9).
72. İsa şöyle diyor: “Benden öğrenin. Çünkü
ben yumuşak huylu, alçakgönüllüyüm.
Böylece canlarınız rahata kavuşur.” (Mt 11, 29).
Başkalarının karşısında gerilim
içinde ve kibirle
yaşarsak, yorulur ve tükeniriz. Ama onların sınırlarına ve
hatalarına
şefkatle ve nezaketle, kendimizi üstün
görmeden bakarsak, onlara el uzatabilir,
gereksiz
serzenişlerle gücümüzü tüketmemiş oluruz.
Lisieux’lü Azize Theresa şöyle
der, “Mükemmel
sevgi başkalarının kusurlarına tahammül etmek, onların
zaaflarına
şaşırmamaktır”69.
73. Pavlus yumuşak huyluluğu Kutsal Ruh’un bir meyvesi
olarak belirtir (bk. Ga 5, 23).
Kardeşimizin kötü davranışı yüzünden
kaygılıysak onu düzeltmek için ona
“yumuşak
bir ruhla” yaklaşmamızı söyler (Ga 6, 1), ve Pavlus bize
hatırlatır: “ Siz
de ayartılmamak için kendinizi
kollayın” (Ga. 6,1). İnsan imanını ve inançlarını
savunduğunda bile bunu “ tatlılıkla” yapmalıdır
(bk. 1 Pe 3, 16). Düşmanlara karşı
da aynı şekilde
davranmak gerekir (2 Tim 2, 25). Kilisede İlahi Kelam’ının bu
çağrısını kabul etmediğimiz için çok kez
yanıldık.
74. Yumuşak huyluluk tüm güvenini Tanrı’ya
veren kişinin içsel yoksulluğunun başka
bir ifadesidir. Kutsal Kitap’ta yoksullar ve yumuşak
huyluları belirtmek için
anawim kelimesi
kullanılır. Biri şöyle bir itirazda bulunabilir: “Çok
yumuşak huylu
olursam benim budala, aptal ya da zayıf olduğuma
inanırlar”. Bu doğru olabilir ama
bırakalım başkaları
istediğini düşünsün. Her zaman yumuşak huylu olmak en
büyük
arzularımızın gerçekleşmesini sağlar:
yumuşak huylular “yeryüzünü miras
alacaklar”,
bir başka deyişle yaşamlarında Tanrı’nın vaatlerinin yerine
getirildiğini
görecekler. Nitekim yumuşak huylular,
koşullar ne olursa olsun, ümitlerini Rab’be
bağlarlar
ve alçakgönüllüler yeryüzüne sahip
olarak büyük bir esenlikten zevk
alacaklar (bk. Mez.
37, 9.11) . Aynı zamanda Rab onlara güvenir: “Ancak ben
alçakgönüllüye, ruhu ezik olana, sözümden
titreyen kişiye değer veririm” (Yşa. 66,
2).
Alçakgönüllü bir yumuşak yumuşak
huylulukla davranmak: bu azizliktir.
69 Manoscritto C, 12r: Opere complete, Roma 1997, 247.
“Ne mutlu ağlayıp yas tutanlara, çünkü onlar avutulacaklar”
75. Dünya bize, bunun tam tersi birşekilde eğlenceyi, zevki,
sefayı önerir ve bunların
iyi bir yaşam için
olduğunu söyler. Dünyevi insan ailesinde veya çevresinde
hastalık veya acı olduğunda onları inkâr eder veya gözünü
onlardan çevirir. Dünya
ağlamak istemez: Üzücü
durumları yok saymayı, onları gizlemeyi, saklamayı tercih
eder.
Sıkıntının olduğu durumlardan kaçmak için çok
çaba harcar, böylece gerçeği
gizlemenin
mümkün olduğuna inanır, oysa nerede olursa olsun, haç
asla eksik
olmaz.
76. Olayları gerçekte olduğu gibi gören, acının
kendisini delip geçmesine izin veren ve
yürekten
ağlayan kişi, yaşamın derinliklerine ulaşabilir ve samimiyetle mutlu
olur70.
Bu kişi dünyanın değil ama İsa’nın
tesellisiyle avunur. Böylece diğerlerinin acılarını
paylaşmaya,
endişelerini anlamaya ve teselli ederek hayatın anlamını keşfetmeye
başlar. Bu kişi karşısındakinin etini kendi et gibi hisseder,
yaralarına dokunmaktan
korkmaz, ona mesafelerin yok olduğunu
görene dek şefkat duyar. Artık Aziz
Pavlus’un şu
çağrısını kabullenmek de mümkündür: “Ağlayanla
birlikte siz de
ağlayın” (Rm 12, 15).
Başkalarıyla birlikte ağlamayı bilmek: bu, azizliktir.
“Ne mutlu doğruluğa acıkıp susayanlara! Çünkü onlar doyurulacaklar..”
77. “Aç ve susuz olmak” bunlar çok yoğun
deneyimlerdir, zira temel ihtiyaçlara cevap
verirler ve
var olma içgüdüsüne bağımlıdırlar. Bazı
insanlar vardır ki adalete benzer
bir içtenlikle
kavuşmayı diler ve bunu ateşli bir arzuyla ararlar. İsa bunların
doyurulacaklarını söylüyor, çünkü er
ya da geç adalet gelir ve biz her ne kadar her
zaman
sonuçlarını görmesek de bunun mümkün olmasına
katkıda bulunabiliriz.
78. Ama İsa’nın ileri sürdüğü adalet, çoğu
kez gizli çıkarlarla lekelenmiş, bir tarafa
doğru
çekiştirilen, dünyanın aradığı adalet gibi değildir.
Gerçek, bizlere yozlaşmış
çetelere girmenin, her
şeyin ticarete döküldüğü “bana ver, çünkü
ben sana
veriyorum” politikasının ne kadar kolay olduğunu
göstermektedir. Kaç kişi
adaletsizlikten acı
çekmekte, kaçı güçsüzce hayatın
pastasını paylaşmak için
birbirinin peşinden nasıl
gittiğini seyretmektedir. Kimileri gerçek adalet için
mücadeleden vazgeçmekte ve galibin trenine binmeyi
yeğlemektedir. Tüm bunların
hiç birisinin İsa’nın
övgüyle bahsettiği adalet açlığı ve susuzluğuyla
ilgisi yoktur.
70 Kilise Babaları zamanında gözyaşı dökmek güzel
bir dua olarak takdir edilirdi “Ad petendam compunctionem
cordis”: «Ey Her Şeye Kadir Ve Her Şeyi Yaratan
Allah, susamış halkın için kayadan bir su pınarı çıkaran
sen,
yüreklerimizin sertliğinden tövbe gözyaşlarının
akmasını sağla, öyle ki günahlarımız ve yaptıklarımızı için
ağlayarak merhametinle teselli bulalım.» (Missale
Romanum, ed. typ. 1962, p. [110]).
79. Böyle bir adalet, insanların hayatında; kişin kendi
kararlarında adil olduğunda
gerçekleşmeye başlar ve daha
sonrasında zavallılar ve zayıf olanlar için adaleti
aradığımızda ortaya çıkar. “Adalet” sözcüğü
Tanrı’nın isteğine tüm yaşamımızla
iman demek de
olabilir, ama bu kelimeye çok genel bir anlam yüklersek,
özellikle
savunmasızlara adalet söz konusudur:
“İyilik etmeyi öğrenin, Adaleti gözetin,
zorbayı
yola getirin, öksüzün hakkını verin, dul kadını
savunun." (Yşa. 1, 17).
Adaleti açlık ve susuzlukla aramak: bu, azizliktir.
“Ne mutlu merhametli olanlara! Çünkü onlar merhameti bulacaklar.”
80. Merhametin iki yönü vardır, bunlar: vermek, yardım
etmek, başkalarına hizmet
etmek ile affetmek ve kavrayıştan
oluşur. Matta bunu altın bir kuralda özetler:
“İnsanların
size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle
davranın” (Mt. 7,
12). Kilise öğretisi bize bu
yasanın “her durumda”71; özellikle de birisi
“kendini
ahlaki yargıyı zorlaştıran belirsiz bir durumda
bulduğunda” uygulanması gerektiğini
hatırlatır72.
81. Vermek ve affetmek, fazlasıyla veren ve affeden Allah’ın
mükemmeliyetinin küçük
bir yansımasını,
yaşantımızda yaratmaya çalışmaktır. O nedenle Luka’nın
İncil’inde
“mükemmel olun” ifadesini
duymuyoruz (Mt 5, 48) onun yerine : “Babanız
merhametli
olduğu gibi, siz de merhametli olun. Başkasını yargılamayın, siz de
yargılanmazsınız. Suçlu çıkarmayın, siz de suçlu
çıkarılmazsınız. Başkasını
bağışlayın, siz de
bağışlanırsınız. Verin, size verilecektir” (Lk. 6, 36-38). Ve
Luka,
inkâr edemeyeceğimiz bir husus eklemektedir: “Hangi
ölçekle verirseniz, aynı
ölçekle
alacaksınız”(6, 38). Anlamak ve affetmek için
kullandığımız ölçek, sırası
geldiğinde bizi
affetmek için kullanılacaktır. Vermek için
kullandığımız ölçek,
gökte bizi ödüllendirmek
için kullanılacaktır. Bunu unutmamalıyız.
82. İsa şunu demiyor : “Ne mutlu intikamı
planlayanlar”, ama affeden ve bunu “yetmiş
kere yedi defaya” (Mt. 18, 22) kadar yapanlara mutlu diyor.
Bilmemiz gerek ki,
hepimiz affedilmiş kişilerden oluşan bir
ordu teşkil ediyoruz. Hepimize ilahi
merhamet ile bakılıyor.
Rabbe samimiyetle yaklaşırsak ve kulağımızı verirsek belki
de
kimi zaman şu serzenişi duyabiliriz: “Benim sana acıdığım gibi,
senin de köle
arkadaşına acıman gerekmez miydi?” (Mt
18, 33).
Merhametle bakmak ve davranmak: bu, azizliktir!
71 Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri, 1789; Bk. 1970.
72 Age., 1787.
“Ne mutlu yüreği temiz olanlara! Çünkü onlar Tanrı’yı görecekler.”
83. Bu mutluluk; sade, temiz bir yüreği olan, kirlenmemiş
insanları kapsar çünkü
sevmeyi bilen yürek,
kendisini zayıflatacak ya da tehlikeye atacak olan, sevgiyi
tehdit
eden hiçbir şeyin yaşamına girmesine izin vermez. Kutsal
Kitap’ta yürek
görünenin ötesinde
gerçekten aradığımız ve istediğimiz şeyler için gerçek
niyetimizi
ifade eder: “insan dış görünüşe,
Rab ise yüreğe bakar” (1 Sa. 16, 7). O bizim
yüreğimize
konuşmak ister (bk. Ho. 2, 16) ve Yasasını oraya yazmak ister (bk.
Yer.
31, 33). Nihayetinde, bize yeni bir yürek vermek
ister (bk. Hez. 36, 26).
84. “Her şeyden önce de yüreğini koru,”
(Özd. 4, 23).Yalanla kirlenmediyse, o yüreğin
Rab
için gerçekten değerlidir. O “hileden sakınır,
Atak tasarılardan kendini uzak
tutar,” (Bil. 1, 5).
“Gizlide olanı gören” (Mt. 6, 6), Peder,”
kendisi insanın içinden
geçenleri biliyor”
olan (Yu. 2,25 Oğlu gibi; saf olmayanı, başka bir deyişle samimi
olmayan, dış kabuk ve görünüşü hemen tanır.
85. Kuşkusuz, sevginin eserleri olmazsa sevgi olmaz, ama bu
mutluluklar bize, Rab’bin
yürekten kaynaklanan bir kardeşe adanmışlık beklediğini
hatırlatıyor, çünkü
“Varımı yoğumu
sadaka olarak dağıtsam, bedenimi yakılmak üzere teslim etsem,
ama sevgim olmasa, bunun bana hiçbir yararı olmaz,”
(1. Ko. 13, 3). Matta’nın
İncil’inde, İnsanı
kirleten şeyin onun yüreğinden geldiğini görüyoruz
(bk. 15, 18),
çünkü katliamlar, hırsızlıklar,
sahte tanıklıklar yürekten çıkar. (bk. Mt 15, 19). Bizi
gerçekten yönlendiren en derin arzular ve kararlar
yüreğin kalbin niyetlerinden
ortaya çıkarlar. Bizi
gerçekten yönlendiren en derin arzu ve kararlar yüreğin
niyetlerinde menşelerini bulurlar.
86. Yürek Tanrı’yı ve komşusunu sevdiğinde (bk. Mt. 22,
36-40) gerçek niyeti bu
olduğunda ve boş sözden
ibaret olmadığında, bu yürek saftır ve Tanrı’yı görebilir.
Aziz Pavlus, sevgiye olan ezgisinde bize hatırlatıyor: “Şimdi
her şeyi aynadaki silik
görüntü gibi görüyoruz”,
fakat sevgi gerçekten hükmettiğinde “yüz yüze”
(1. Ko.
13, 12) görebileceğiz. İsa yüreği temiz
olanların “Tanrı’yı göreceklerine” dair söz
veriyor. İsa pak bir yüreği olanların “Tanrı’yı
göreceklerine’’ söz vermektedir.
Sevgiyi
kirleten her şeyden yüreği temiz tutmak: bu, azizliktir!
“Ne mutlu barışı sağlayanlara! Çünkü onlara Tanrı oğulları denecek.”
87. Mutluluk için verilmiş olan bu ifade, tekrar tekrar
yaşanan savaş durumlarını bize
hatırlatıyor. Bizler için
de çatışma ya da en azından yanlış anlama nedeni olmak son
derece yaygındır. Örneğin, birinden birisi hakkında bir
şey duyarım sonra gider onu
bir başkasına anlatırım, hatta
olayı daha abartarak ve geliştirerek anlatırım. Çok
hasara
yol açarsam, bundan çok memnun olurum. Söylentilerin
dünyası, insanların
eleştirmeye ve yıkıma kendilerini vermesine yol açar. Onlar
daha çok barışın
düşmanıdır ve hiçbir
şekilde mutlu değildirler73.
88. Barışı sağlayan kişiler esenlik kaynağıdır ve barışı ve
toplumsal dostluğu inşa
ederler. Her yerde barışı ekmek
isteyenlere İsa fevkalade bir vaatte bulunuyor:
“Onlara
Tanrı Oğulları denecektir” (Mt. 5, 9). Şakirtlerine bir eve
girdiklerinde: “Bu
eve esenlik olsun”, demelerini
söyler (Lk. 10, 5). Tanrı Sözü her imanlının
başkalarıyla birlikte barışı aramaya koşmasını söyler (bk.
2 Tim. 2, 22), çünkü
“Barış içinde
eken barış yapıcıları doğruluk ürününü biçerler,”
(Yak. 3, 18). Ve
cemaatimizde kimi zaman ne yapılması gerektiği
konusunda şüpheye düştüğümüz
durumlarda
“esenlik getiren işleri arayalım”, çünkü
birliktelik çatışmadan
üstündür74.
89. Kimseyi dışlamayan ama aynı zamanda biraz garip, zor ve
karmaşık kişileri, dikkat
isteyenleri, farklı olanları, hayatın
gadrine uğramışları, başka ilgi alanları olanları da
dâhil
edeceğimiz bu, İncil’e ait barışı inşa etmek kolay değildir. Bu
“mutlu bir
azınlık için geçici bir barış ya
da masa etrafında bir uzlaşma”75 sorunu olmadığı gibi
“bir
kaç kişinin başka birkaç kişi için”76
yürüttüğü proje de olmadığından hem çok
zordur hem de yürekte ve zihinde geniş bir açıklığı
gerektirir. Çatışmaları ne
görmezden gelmek ne de
ört bas etmek gerekir, "çatışmayı bitirmek, çözmek
ve yeni
bir sürece bağlayacak bir biçime
dönüştürmek"77 gerekir. Önemli olan barış
zanaatkârları olabilmektir zira barışı inşa etmek
dinginlik, yaratıcılık, hassasiyet ve
beceri gerektiren bir
sanattır.
Etrafımızda barışı ekmek: bu azizliktir!
“Ne mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere! Çünkü Göklerin Egemenliği onlarındır.”
90. İsa’nın kendisi, bu yolun bizleri, kendi yaşamlarıyla
toplumu sorgulayan ve
insanları rahatsız eden kişilere
dönüştürecek olan ters bir yol olduğunu vurgular. İsa
bize adalet uğruna savaştığı, Tanrı ve başkalarıyla olan
taahhüdüne sadık kalmak
istediği için ne kadar
çok kişinin zulme uğramış olduğunu ve hala da uğramakta
olduğunu hatırlatıyor. Karanlık bir sıradanlığa düşmek
istemiyorsak, rahat bir hayat
aramayalım çünkü
“canını kurtarmak isteyen onu kaybedecektir” (Mt 16, 25).
73 İftira ve kara çalma terör eylemi gibidir:
bomba atılır, yok eder ve bombardıman uçup kaçar. Bu,
yüz yüze
konuşmaya yaklaşanların, içtenlikle,
ötekinin iyiliğini düşünenlerin soylu davranışlarından
çok farklıdır.
74Bazı durumlarda, bazı kardeşlerin
zorlukları hakkında konuşmak gerekebilir. Bu gibi durumlarda objektif
bir
gerçek yerine bir yorumun iletilmesi söz konusu
olabilir. Tutku gerçeğin somut gerçekliğini bozar, onu
yoruma
dönüştürür ve sonunda öznellik
yükünü iletir. Böylece gerçeklik yok
edilir ve öteki gerçeğe saygı duyulmaz.
75 Esort.
ap. Evangelii gaudium (24 novembre 2013), 218: AAS 105 (2013), 1110.
76 Age., 239: 1116.
77 Age., 227: 1112.
91. İncil’i yaşamak için etrafımızdaki her şeyin
mükemmel olmasını beklememek
gerekir, çünkü
çoğu kez, iktidar hırsı ve dünyevi çıkarlar bize
karşı oyun oynar.
Aziz Jean-Paul II şöyle der: “Toplumsal
düzen, tüketim – üretim, kendi armağanını
gerçekleştirmek ve insanlar arası dayanışmayı kurmak
zorlaştırdığında, toplumda
yabancılaşma var demektir” 78.
Böylesine yabancılaşmış bir toplumda Siyasi,
medyatik,
ekonomik, kültürel ve hatta dinî bir kutuplaşma
ortaya çıkar ve samimi
olarak insani ve toplumsal
gelişimi engelleyerek Mutlulukları yaşamayı zorlaştırır,
hata
onları küçümseyerek kötü ve gülünç
görebilir.
92. Sevginin ve adalet yolunun emrini yaşamak için tahammül
ettiğimiz tüm yorgunluk
ve acılardan öte, haç
bir olgunlaşma ve kutsallaştırma kaynağıdır. Yeni Ahit, İncil
için
katlanılması gereken sıkıntılardan söz ettiğinde, özellikle
zulümlere atıfta
bulunduğunu hatırlamalıyız (bk. Ha.
İşl.5, 41; Fil. 1, 29; Kol. 1, 24; 2 Tim. 1, 12; 1
Pe. 2, 20;
4,14-16; Va. 2,10).
93. Ama biz kaçınılmaz zulümlerden söz
ediyoruz, başkalarına kötü davranmakla sebep
olabileceğimiz zulümlerden bahsetmiyoruz. Aziz olan kişi
garip, mesafeli,
gururuyla, olumsuzluğuyla ve kiniyle çekilmez,
birisi değildir. Mesih’in havarileri
öyle
değillerdi. Havarilerin İşleri kitabı onların “bütün
halkın” beğenisinden
topladığından söz eder (2, 47;
bk. 4, 21.33; 5, 13), oysa diğer yandan bazı yetkililer
onları
tartaklıyor ve onlara zulmediyordu (cf. 4, 1-3; 5, 17-18).
94. Eziyetler geçmişte yaşanıp bitmiş şeyler değildir,
çünkü bugün de hem çağımızın
şehitleri
gibi korkunç şeylerle, hem de yalan ve iftira gibi daha
incelikli yollarla
bunlara katlanıyoruz. İsa “Benim
yüzümden insanlar size sövüp zulmettikleri,
zaman ne mutlu size” (Mt 5, 11) der. Kimi zaman da
imanımızı sarsmak
maksadıyla, bizleri gülünç
insanlar olarak göstermek isteyen sövgülere maruz
kalırız.
Bize sorun yaratsa bile İncil’in yolunu her gün
kabullenmek: bu azizliktir.
Nasıl davranacağımıza dair büyük kural
95.
Matta’nın İncil’inin 25inci bölümünde
(ayetler: 31-46), İsa mutluluklardan biri
hakkında daha konuşur ve merhametli olanları mutlu olarak
adlandırır. Tanrı’nın
gözünde değer bulan bu
mutluluğu arıyorsak, bizi yargılayacak olan davranışın
temel
kuralını şu metinde buluruz: “Çünkü
acıkmıştım, bana yiyecek verdiniz;
susamıştım, bana içecek
verdiniz; yabancıydım, beni içeri aldınız. Çıplaktım,
beni
giydirdiniz; hastaydım, benimle ilgilendiniz;
zindandaydım, yanıma geldiniz” (25,
35-36).
78 Lett. enc. Centesimus annus (1 maggio 1991), 41c: AAS 83
(1991), 844-845.
Rab’be sadakat için
96. Aziz olmak, bu nedenle gözlerde bir parıltıyla sürekli
bir esrime içinde olmak
değildir. Aziz II. Yuhanna
Pavlus’un dediği gibi: “Gerçekten Mesih’i
tefekkür
etmekten uzaklaştıysak, özellikle kendisini
özdeşleştirmek istediği kişilerin
yüzlerinde onu
nasıl göreceğimizi bilmemiz gerekir”79. Matta’
İncili’ndeki 25, 35-
36 ayetler “basit bir merhamet
çağrısı değil, Mesih’in gizemine ışık huzmesi tutan
bir
Kristoloji (Mesihbilimi) sayfasıdır”80. Onu yoksullarda ve acı
çekenlerde
tanımak için olan bu çağrıda,
O, her azizin uymaya çalıştığı, Mesih’in yüreğinin
derinlerini, duygularını ve en derindeki seçimlerini
ortaya koyar.
97. İsa’nın taleplerinin zorluklarıyla yüzleşmiş olarak
bana düşen görev, Hristiyanların
onları kabul etmesi
için dua etmek ve samimi bir açıklıkla “sine
glossa” yani hiç
yorum yapmadan söylenmeden
ve onları reddetmek için bahane uydurmadan kucak
açmaları
için dua etmektir. Rab, azizliğin; gerekliliklerinden ayrı
olarak
anlaşılamayacağını ya da yaşanamayacağını, çünkü
merhametin “İncil’in çarpan
yüreği”81
olduğunu açıkça belirtti.
98. Soğuk bir gecede, kötü bir havada yolda uyuyan
birini görünce bunu; beni
engelleyen bir yük gibi görüp, vicdanımı rahatsız
eden, politikacıların çözmesi
gereken bir sorun
olarak algılayabilirim. Hatta onun kamusal alanı kirleten bir pislik
olduğunu bile düşünebilirim. Ya da iman ve merhametle
tepki verip, onu benimle
aynı saygınlığa sahip, Peder
tarafından sonsuz bir şekilde sevilen ve Mesih
tarafından fidye
ile kurtarılmış bir kardeş olarak kabul edebilirim. İşte Hristiyan
olmak budur! Azizliği, insanoğlunun yaşayan saygınlığını kabul
etmekten ayrı
düşünmek mümkün müdür?
82
99. Hıristiyanlar için bu, sağlıklı ve sürekli bir
hoşnutsuzluğu getirir. Bir kişiyi
rahatlatmak için tüm
çabamızı göstermek doğru olsa da yeterli değildir.
Kanada’lı
Episkoposlar, Jübile hakkındaki Kutsal
Kitap’a yönelik öğretilerinde bunu açıkça
belirtmiştir; örneğin bazı iyi davranışların yerine
getirilmesi değil, toplumsal
değişimi amaçlamak
gereklidir. “Gelecek nesillerin de özgürleşebilmesi
için amaç
sosyal hakları ve ekonomik sistemleri
yeniden yapılandırmak ve böylece daha fazla
dışlanmanın
önüne geçmektir”83.
79 Lett. ap. Novo millennio ineunte (6 gennaio 2001),
49: AAS 93 (2001), 302.
80 Age.
81 Bolla Misericordiae
Vultus (11 aprile 2015), 12: AAS 107 (2015), 407.
82 Yol
kenarında yarı ölü halde terkedilmiş adam karşısında İyi
Samariyeli’nin öyküsünü hatırlayalım. (Bk.
Lc
10,30-37).
83 Conferenza Canadese dei Vescovi
Cattolici – Commissione per gli Affari Sociali, Lettera aperta ai
membri del
Parlamento, The Common Good or Exclusion: A Choice
for Canadians (1 febbraio 2001), 9.
İncil’in yüreğini parçalayan ideolojiler
100. Maalesef kimi zaman ideolojiler bizleri iki zararlı yanlışa
sürüklemektedir.
Diğer yandan kendilerinin Rab ile
kişisel ilişkilerinden O’nunla içsel
birlikteliklerinden, lütuftan, İncil’in bu
gerekliliklerini, ayrı tutan Hristiyanlar da
bulunmaktadır. Bu
koşullarda Hristiyanlık, onu Aziz Assisili Fransua, San Vincenz
De
Paul, Azize Kalkütalı Teresa’nın açıkça
yaşadığı ve onlarda kendini ortaya
koyan aydınlık
maneviyatından mahrum bırakacak biçimde, bir tür Sivil
Toplum
Örgütü’ne dönüşmektedir.
Bu büyük azizleri, ne dua, ne Tanrı sevgisi ne de İncil’i
okumak kendilerini etkin bir şekilde komşuya adama gayretinden
uzaklaştırmamış,
tersine artırmıştır.
101. Başkalarının toplumsal faaliyetlerine temkinli yaklaşanların
hatası da onları
yapay, dünyasal, alelade, içkinci,
komünist, popülist olarak görmektir. Ya
savundukları
başka şeyler daha önemliymiş gibi ya da başka ahlaki şeylerle ya
da
gerekçelerle ilgileniyorlarmış gibi onu
göreceleştirmektedir. Örneğin henüz
doğmamış
olan bir masumu savunmak, açık, sağlam ve tutkulu olmalıdır,
çünkü
burada her zaman kutsal olan insan
yaşamının saygınlığına bir tehdit bulunmaktadır
ve sevgi;
gelişmenin ötesinde her insan için bunu gerektirir. Fakat
hâlihazırda
doğmuş olan yoksulların, sefalet içinde
yaşam mücadelesi verenlerin, terk
edilmişlerin, sürgün
edilmişlerin, insan ticaretinde kullanılanların, gizli ötanazi
yapılan bakımdan mahrum hasta ve yaşlıların, köleliğin
yeni biçimlerini
yaşayanların ve her şekilde atık
muamelesi görenlerin yaşamları da aynı şekilde
kutsaldır84.
Bazı şöhretli kişilerin neşeyle yaşadığı ve yaşamlarını tüketim
haberlerine indirgediği, diğer yandan başkalarının da sadece
dışarıdan bakarak
yaşamlarını geçirdiği ve sefalet
içinde öldüğü bir yerde dünyanın
adaletsizliğini
görmezden gelen ideal bir azizlikten söz
edemeyiz.
102. Sık sık mevcut dünya göreliliği ve sınırları içinde
örneğin, mülteci sorunlarının
önemsiz bir sorun
olduğunu işitiriz. Bazı Katolikler bunun bioetik gibi ciddi
sorunlara nazaran ikincil bir sorun olduğunu iddia ederler.
Kendi başarılarını öne
çıkarmak isteyen bir
politikacının bunu söylemesini anlayışla karşılayabiliriz ama
kendi çocuklarına daha iyi bir gelecek vermek için
hayatını tehlikeye atan
kardeşinin yerine kendini koyması
gereken bir Hristiyan’ın bunu söylemesi kabul
edilemez.
Mesih İsa, kabul ettiğimiz her yabancıda bizzat kendisini kabul
ettiğimizi
söylerken, bu davranışta Mesih’İn
söylediklerine yönelik bir tutum görebiliyor
muyuz?
(bk. Mt 25, 35) Aziz Benediktus bunu kayıtsız şartsız kabullenmişti
ve
rahiplerin yaşamını zorlaştırmış olsa da, manastırın
kapısını çalacak tüm
ziyaretçilerin “Mesih’i
kabul eder” gibi kabul edilmeleri için önlem
almıştı85; bunu
84 Latin Amerika ve Karayipler Episkoposları V. Genel Kurulu
, Kilise’nin değişmez yasasına göre, insanın soyunun
"kendi
varlığının her aşamasında, rahme düştükten sonra, doğal
ölüme ve ölümden sonrasına dek her zaman
kutsal
olduğunu" ve "rahme düştükten, doğal ölüme
dek" yaşamın tüm aşamalarında korunması gerektiğini
öğretmiştir. (Documento di Aparecida, 29 giugno 2007, 388;
464).
85 Regola, 53, 1: PL 66, 749.
en sevgi dolu davranışlarla ifade etmiş86, yoksul hacılar “en
büyük özen ve bakımla”
ağırlanmışlardı87.
103. Yine aynı şekilde Eski Ahit’te de yazar.
“Yabancıya kötü davranmayacak, ona
zulmetmeyeceksin, zira sizler de Mısır ülkesinde bizzat
yabancıydınız” (Çık. 22,
20). “Sizinle
ikamet eden yabancı size bir yurttaş gibi olacak ve onu kendin gibi
seveceksin zira sen de Mısır’da yabancıydın” (Lev
19, 33-34). Dolayısıyla, bu
Papa’nın bir icadı veya
geçici bir çılgınlık değildir. Biz de, günümüz
şartlarında
Peygamber Yeşaya’nın, Allah’ın nelerden
hoşnut olduğunu sorguladığında
gösterdiği ruhsal
aydınlanma yolunu yaşamaya çağırıldık: “Yiyeceğinizi
açla
paylaşır, barınaksız yoksulları evinize alır,
çıplak gördüğünüzü giydirir,
yakınlarınızdan yardımınızı esirgemezseniz, ışığınız tan gibi
ağaracak” (58, 7-8).
O’nu en çok
hoşnut eden tapınma
104. Tanrı’yı sadece dualarımızla ve ibadet ederek ya da
veya sadece belirli etik
kuralları yerine getirerek
yücelteceğimizi düşünebiliriz- ki bunlar Tanrı ile
ilişkimizin öncelikleri arasında yer alır- ve yaşamımızı
değerlendirecek gerçek
ölçütün,
her şeyden çok başkaları için yaptıklarımız olduğunu
unuturuz. Dua her
gün sevgi verecek şekilde besliyorsa
eğer değerlidir. İbadet, cömertlikle yaşama
niyeti
sağladığında ve Tanrı’dan aldığımız armağanları onda
kardeşlerimize
adayarak gösterdiğimizde Tanrı’yı
hoşnut eder.
105. Aynı nedenle, duaya yaklaşımımızın samimi olup olmadığını
anlamak için
hayatımızın merhametin ışığında ne denli
değiştiğine bakmak gerekir. Gerçekten,
“Merhamet
sadece Peder’den gelen bir eylem değil, onun gerçek
evlatlarının kim
olduğunu anlama ölçütüdür”88.
O, “Kilise’nin yaşamının üstünde kurulduğu
sütunun
kaidesidir”89. Tekrar vurgulamak isterim ki,
merhamet adaleti ve gerçeği
dışlamamakla birlikte “her
şeyden önce merhametin; adaletin doluluğu ve Tanrı’nın
gerçeğinin en parıltılı görünüşü
olduğunu söylemek gerekir”90. “O cennetin
anahtarıdır”91.
106. Burada, Aquinolu Aziz Thomas’ın, Tanrı’ya
olan sevgimizi en iyi ifade eden
görünür işlerimizin, en büyük
eylemlerimizin ne olduğu sorusuna verdiği karşılığı
hatırlamadan
geçemeyeceğim. Hiç tereddütsüz, ibadet
işlerinden çok, başkalarına
yönelik merhamet
eylemleridir92, diye yanıtlamıştı: “Kurbanlarla ve dışarıya
yaptığımız sunularla Tanrı’ya yönelik bir ibadet
yapmıyoruz, kendimiz ve
komşumuzun yararına bunu yapıyoruz:
çünkü o bizim kurbanlarımıza ihtiyaç
86 Bk. Age., 53, 7: PL 66, 750.
87 Age., 53, 15: PL
66, 751.
88 Bolla Misericordiae Vultus (11 aprile 2015), 9: AAS
107 (2015), 405.
89 Age., 10: AAS 107 (2015), 406.
90
Esort. ap. postsin. Amoris laetitia (19 marzo 2016), 311: AAS 108
(2016), 439.
91 Esort. ap. Evangelii gaudium (24 novembre
2013), 197: AAS 105 (2013), 1103.
92 Bk. Summa Theologiae,
II-II, q. 30, a. 4.
duymaz, onların bizim adanmışlığımız ve komumuzun yararı için
sunulmasını ister.
Bu nedenle başkasının sefaletine yardım eden
merhamet başkalarının iyiliğini
sağlamayı daha çabuk
kıldığı için onun gözünde daha kabul gören bir
kurbandır”93
107. Yaşamıyla Tanrı’yı gerçekten yüceltmek
isteyen, onun varlığı için kendini
kutsallaştırmayı
arzulayan, varlığı Aziz’i yücelteceğinden, merhamet
işlerini
yaşamaya çalışmak için kendine eziyet
etmeye, kendini vermeye ve yorulmaya
çağrılmıştır.
Kalkütta’lı Azize Teresa bunu gayet iyi anlamıştır: “Evet,
insani
yönden çok zayıflıklarım ve zavallılıklarım
var. (…) Fakat o kendisini alçaltıyor ve
onun sevgisi
ve dünyaya olan merhameti olalım diye günahlarınıza rağmen
ve
sefilliklerimize ve hatalarımıza rağmen sizden ve benden,
bizlerden yararlanıyor.
Dünyayı sevmek için ve onu
ne kadar sevdiğini göstermek için, O, bize bağımlıdır.
Kendimize çok fazla zaman ayırırsak, başkaları için
zaman kalmayacaktır”94».[94]
108. Hazcı tüketim düşkünlüğü,
eğlence takıntısıyla, hayattan zevk almak için boş
zaman ayırmak amacıyla kendimize, haklarımıza ve öfkeye
odaklanmakla
sonuçlanan kötü bir oyuna
sürükleyebilir. Kesin bir azla yetinme becerisi
geliştirmez, tüketim toplumunun bize bir şeyler satarak en
sonunda her şeye sahip
olup her şeyi denemek isteyen tatminsiz
fakirlere dönüştürecek dayatmalarının
ateşine
karşı savaşmazsak, hasta olanlara yardım etmek için kendimizi
adamaya söz
vermek ve onlara enerjimizi sarf etmek bizim
için zor olacak. Ayrıca yapay bilgi
tüketimi ve
hızlı ve sanal iletişim biçimleri de zamanımızı alan ve
bizleri
kardeşlerimizin acı çeken bedenlerinden
uzaklaştıran büyüleyici etkenlerdir. Bütün
bu
mevcut uçurumun ortasında İncil bize yine farklı, sağlıklı ve
mutlu yaşamı
haykırıyor.
***
109. Azizlerin tanıklıklarının gücü, Dağdaki
Vaaz’da anlatılan Mutlulukları ve son
yargı gününün davranış kuralını yaşamakta yatar.
Bunlar bir kaç basit fakat
uygulaması kolay ve herkes
için geçerli sözlerdir, çünkü
Hristiyanlık esas olarak
uygulanmak içindir ve onu
düşünmek konusu olsa bile, sadece İncil’i günlük
yaşamda yaşamamıza yardım etmeye yardım ettiğinde bu
geçerlidir. Kutsal Kitap’ta
yer alan bu muhteşem
yazıları tekrar tekrar okumanızı ve hatırlamanızı, onlarla dua
etmenizi ve onların sizde vücut bulması için
çalışmanızı size şiddetle öneririm.
Onlar bizi iyi
yapacak, onlar bizi gerçekten mutlu kılacaktır.
93 Age., ad 1.
94 Cristo en los Pobres, Madrid 1981,
37-38.
BÖLÜM DÖRT
GÜNÜMÜZ DÜNYASINDA AZİZLİĞİN GÜNÜMÜZDEKİ
İŞARETLERİ
110. “Dağdaki Vaaz”da ve Matta 25,
31 – 46’da anlatılan azizlik çerçevesinde
Rab’bin bizi çağırdığı yaşam yolunu anlamak için,
bana göre kesinlikle gerekli olan
birkaç ruhsal
özellik ya da ifadeden söz etmek isterim. Bizlerin zaten
bildiği çeşitli
dua yöntemleri, son derece değerli
Barışma ve Efkaristiya Kutsal Sırları, kişisel
fedakârlıklar
yapma, çeşitli şekillerde adanmışlık, ruhsal yönelim ve
tüm diğerleri
gibi şeyleri de anlatmakla birlikte, burada
özel bir şekilde yankılanacağını
umduğumu azizlik
çağrısının bazı özelliklerine atıfta bulunacağım.
111. Vurgulamak istediğim konular, azizlik modelinin tamamını
oluşturmamakla
birlikte günümüz kültüründeki
belli tehlike ve sınırlamaların özel önemi dikkate
alındığında Tanrı’ya ve komşuya olan sevginin beş büyük
ifadesini kapsamaktadır.
Burada bizi uzaklaştıran ve zayıflatan
sinirli ve şiddet içeren endişe, olumsuzluk ve
somurtkanlık;
tüketimle kendi kendini hoşnut ederek tatmin olmak; bireysellik,
ve
mevcut dinî pazar alanını ele geçirmiş olan–
Tanrı ile karşılaşmanın olmadığı sahte
bir maneviyatın her türü
kendini göstermektedir.
Sebat, sabır ve yumuşak başlılık
112. Bu beş
temel özellikten birincisi bizi seven ve destekleyen Tanrı’yı
sağlam bir
şekilde merkezine alır. İçimizdeki bu dayanaktan başlayarak
düşmanlıklara, hayatın
kötülüğüne,
başkalarının saldırganlığına, sadakatsizliğime ve kusurlarına
katlanmak
mümkün olur: “Tanrı bizimle ise, kim
bize karşı çıkabilir” (Rom 8,31). Azizlerin
davranışlarında ifadesini bulan esenliğin kaynağı budur.
İçimizde böyle bir güç,
günümüzün
hızla değişen dünyasında gürültülü ve
saldırgan dünyada, iyi olanı
yapmak için sabır ve
süreklilikle, azizlerin tanıklığını bizde mümkün
kılar.
İmanlarını Tanrı’da bulanlar (pistis) için
sevgiden doğan sadakatin işareti; zor
anlarda terk etmeyen,
endişe ve sıkıntı zamanlarında yalnız bırakmayan, o anda
yanında
olmaktan keyif almasa da onunla birlikte bulunmaya devam eden kişide,
kardeşlerine sadakat (pistós) olarak kendini
gösterir.
113. Aziz Pavlus Romalılara ”kötülüğe
kötülükle karşılık vermeyin” (Rom. 2, 17)
diye
seslenir, karşınızdakinden hakkınızı aramayın (ayet.19) ve kötülüğe
yenik
düşmeyin ana kötülüğe karşı iyilikle
galip gelin (ayet.21). Bu davranış, zayıflığın
değil, gerçek
gücün ifadesidir; çünkü Tanrı diyor: “Rab
tez öfkelenmez ve çok
güçlüdür.”
(Na 1,3). Tanrı Sözü bizi uyarıyor: “Her kötü
niyetle birlikte her türlü
kin, öfke, kızgınlık,
bağrışma ve iftira sizden uzak olsun” (Ef 4,31).
114. Kök salmamaları için saldırgan ve benmerkezci
davranışlarımızla da savaşmak
ve onlara karşı kendimizi korumak
gereklidir: “Öfkelenin, ama günah işlemeyin.
Öfkenizin üzerine güneş batmasın.” (Ef
4,26). Kendimizi kıstırılmış hissettiğimizde
her zaman bizi
Tanrı’nın ellerine tekrar taşıyan ve esenlik kaynağına
yaklaştıran
duanın çıpasına tutunabiliriz: “Hiç
kaygılanmayın; her konudaki dileklerinizi,
Tanrı’ya dua edip
yalvararak şükranla bildirin. O zaman Tanrı’nın her kavrayışı
aşan
esenliği Mesih İsa aracılığıyla yüreklerinizi ve
düşüncelerinizi koruyacaktır.”
(Fil
4,6-7).
115. Hristiyanlar da internet ve dijital ortamlardaki çeşitli
forumların ya da
ortamların aracılığıyla sözlü
şiddete maruz kalabilmektedirler. Katolik medyasında
bile kimi
zaman sınırlar aşılıyor, küfür ve hakaret sıradanlaşıyor ve
başkalarının
isminin saygınlığı her türlü etik ve
saygın davranış göz ardı ediliyor. Dolayısıyla
tehlikeli
bir ikilik ortaya çıkmaktadır, çünkü toplum
içinde söylemenin hoş
olmayacağı sözler bu
sosyal ağlarda söylenir ve öfkeyle intikam için kişi
kendi
memnuniyetsizliğini telafi etmeye çalışır. Kimi
zaman diğer emirleri savunuyormuş
gibi yapıp, sekizinci emri
tamamen görmezden gelmemiz önemlidir: “yalan yere
tanıklık etmeyeceksin” ve merhametsizce başkalarının
imajını yerle bir ederiz.
Herhangi bir kontrol olmadan dil “bir
kötülük dünyasıdır” ve “Cehennemden
alevlenmiş olarak yaşamımızın gidişini alevlendirir.”
(Yak. 3, 6).
116. Lütfun bir eseri olan içsel dayanıklılık sosyal
hayatı ele geçirmekte olan
şiddetin yaygınlaşmasından
bizi alıkoyar, çünkü lütuf kibri reddeder ve
yüreğin
yumuşak başlı olmasını sağlar. Azizler
başkalarının kusurlarından yakınmakla
enerjilerini tüketmezler;
erkek ve kız kardeşlerinin hatası karşısında dillerini
tutabilirler
ve başkalarını aşağılayan ve hor gören sözlü şiddete
imkân vermezler.
Azizler başkalarına sert davranma
hakkını kendilerinde görmez, daha çok onları
kendilerinden “daha üstün” kabul eder
(bk. Fil. 2, 3).
117. Başkalarına acımasız yargıçlar gibi tepeden bakmak,
onlardan üstünmüş gibi
davranmak ve sürekli
onlara ders vermeye çalışmak iyi bir şey değildir. Bu da
şiddetin bir biçimidir95. Aziz Giovanni della Croce
farklı bir yol önerir: “Herkesten
aşağı olanlara
öğretmek istemektense, herkesin size öğretmesini
arzulayın”96. Ardından da şeytanı uzakta tutmak için
bir tavsiyede bulunur:
“Başkalarının iyi olması, siz
iyiymişsiniz gibi mutluluk versin, ve her şeyde
başkalarının
size üstün olmasını arzulayın; bunu tüm yüreğinizle
yapmalısınız.
Böylece kötü olanı iyilikle
yenecek, şeytanı kovacak ve ruhta sevince
kavuşacaksınız. Size
çekici gelen en küçük şeyde bile bunu
uygulamaya çalışın.
Bilin ki bu yolla kendinizi
eğitmezseniz ne gerçek sevgiye ulaşacak ne de bu yolda
bir
adım bile ilerleme sağlayacaksınız”97.
118. Tevazu ancak alçaltılma yoluyla kök salar. Bunlar
olmadan ne tevazu ne de
kutsallık bulunur. Dayanamıyor ve biraz
alçalma gösteremiyorsanız mütevazı
olmadığınız
gibi azizlik yolunda da değilsinizdir. Tanrı’nın Kilisesi’ne
bahşettiği
95 Zarif ve saygılı ve hatta çok ruhani gözükürken,
başkalarının benlik saygısında çok acıya neden olan zorbalık
biçimleri vardır.
96 Cautele, 13: Opere, Roma
19794, 1070.
97 Age.
azizlik, Oğlu’nun alçaltılması yoluyla olmuştur. Yol
O’dur. Alçaltılma sizi İsa’ya
benzer kılar;
bu, İsa’ya benzemenin kaçınılmaz parçasıdır.
Çünkü “Mesih, izinden
gidesiniz diye
uğrunuza acı çekerek size örnek oldu” (1 Pet 2,
21). Buna karşılık,
halkının bitmek bilmeyen sadakatsizliği ve
şikâyetlerine rağmen onlarla yola
çıkmaya razı
olan Peder’in alçakgönüllülüğünü
de ortaya çıkarır (bk. Çık. 34,6-9;
Bil.
11,23-12,2; Lk. 6,36). Bu nedenle Havariler alçaltılmanın
acısından sonra
“İsa’nın adı uğruna hakarete layık
görüldükleri için” sevindiler (Ha. İşl.
5,41).
119. Burada sadece şehitliğin keskin durumundan söz
etmiyorum, Rabbe sunulmak
üzere; ailesini korumak için katlananların, kendisi
ile övünmek yerine başkasına
övgü
düzenlerin, çok da hoş olmayan görevleri seçerek
haksızlığa uğramayı da
seçmiş olanların her günkü
alçaltılmalarından söz ediyorum. “Ama iyilik edip
acı
çektiğinizde dayanırsanız, Tanrı’yı hoşnut
edersiniz.” (1 Pet 2, 20). Bu, tek kelime
etmeden
gözlerini yere eğip çok az konuşarak toplumdan uzak
kalmak değildir.
Kimi zaman; kişi, bencillikten uzak olduğu
için onaylamadığı şeyi yumuşakça ifade
etme
cesareti gösterebildiğinde, güçlülerin
karşısında zayıf olanı savunup adalet
isteyebildiğinde, yaptığı
itirazdan zarar görse bile söylediği şey değerlidir.
120. Bu şekilde alçaltılmanın hoş olduğunu ileri
sürmüyorum, çünkü öyle olsa
mazoşizm olurdu, fakat bu, İsa’ya benzemenin ve onunla
birlik içinde olmanın bir
yoludur. Bu, doğal olarak
kavranamaz ve dünya bu tür bir görüşle alay
edecektir. Bu
daha çok dua ile istenmesi gereken bir
lütuftur: “Ey Rab, aşağılanma anında, senin
yolunda
ve senin izinde olduğumu anlamama yardım et”.
121. Mesih tarafından yatıştırılmış bir yürek
gerektiren bu şekilde bir tutum, aşırı
bencillikten doğan saldırganlıktan uzaktır. Lütfun meyvesi
olan aynı barış dolu olma
hali “Karanlık ölüm
vadisinden geçsem bile,” (Mez. 23, 4) ya da “Karşımda
bir
ordu konaklasa” (Mez. 27, 3) iç güvenimizi
korumayı ve iyilikte sebat etmeyi,
dayanmayı mümkün
kılar. Kayamız olan Rab’be güvenerek ilahi söyleriz:
“Esenlik
içinde yatar uyurum, Çünkü
yalnız sen, ya Rab, Güvenlik içinde tutarsın beni.”
(Mez. 4, 8). Kesinlikle Mesih’in kendisi “bizim
barışımızdır” (Ef. 2, 14); o
“Ayaklarımızı esenlik
yoluna yöneltmek üzere yardımımıza gelecektir” (Lk.
1,79).
Azize Faustina Kowalska’ya demiş olduğu gibi
“İnsanlık Benim Merhametime
güvenmeyi öğrenene
dek esenlik bulmayacak” 98. Öyleyse başarıda, hoş
zevklerde,
zenginlikte, başkalarına karşı güçlü
olmakta ya da sosyal statülerimizde güvence
arama
denenmesine düşmeyelim. İsa bize diyor ki “size kendi
esenliğimi veriyorum.
Ben size dünyanın verdiği gibi
vermiyorum” (Yu 14,27).
98 La Misericordia Divina nella mia anima. Diario della
beata Suor Faustina Kowalska, Città del Vaticano 1996,
132.
Sevinç ve Mizah Duygusu
122. Korkmuş,
suratsız, iğneleyici ya da melankolik veya iç karartıcı bir
surat
takınmaktan çok uzak bir şekilde azizler neşeli ve mizah
duygusu olan insanlardır.
Gerçekçiliklerini
yitirmeden ümitle dolu olumlu bir ruh ile başkalarını
aydınlatırlar.
Hristiyan olmak, “Kutsal Ruh’ta
sevinçtir” (Rom. 14, 17), çünkü
“merhamet
sevgisinin ardından ister istemez sevinç
de gelir. Seven kişi sevdiği ile birleşmekten
zevk alır […]
merhametin sevgiyi takip etmesi de bu yüzdendir99. Tanrı
Sözü’nün
harika armağanını almış olarak,
“Kutsal Ruh’un verdiği sevinçle Tanrı sözünü
kabul
ederiz” (1 Sel. 1,6). Rab’bin bizi
kabuğumuzdan dışarı çekmesine ve yaşamlarımızı
değiştirmesine
izin verirsek Aziz Pavlus’un bizden istediği şeyi yapabiliriz:
“Rab’de
her zaman sevinin; yine söylüyorum,
sevinin!” (Fil. l 4, 4).
123. Peygamberler, şimdi yaşamakta olduğumuz İsa’nın
zamanlarını sevincin
açıklandığı zamanlar olarak ilan
etmişlerdi: “Sesini yükselt, sevinçle haykır”
(Yşa 12, 6). “Ey Siyon’a müjde getiren,
Yüksek dağa çık! Ey Yeruşalim’e müjde
getiren,
Yükselt sesini, bağır, Sesini yükselt, korkma. Yahuda
kentlerine, "İşte,
Tanrınız!" de. (Yşa. 40,
9). “Ey gökler, sevinçle haykırın, Neşeyle coş, ey
yeryüzü!
Ey dağlar, sevinç çığlıklarına
katılın, Çünkü Rab halkını avutacak, Ezilene
merhamet gösterecek.” (Yşa. 49, 13). “Ey
Siyon kızı, sevinçle coş! Sevinç çığlıkları
at,
ey Yeruşalim kızı! İşte kralın! O adil kurtarıcı ve alçakgönüllüdür.
Eşeğe, evet,
sıpaya, Eşek yavrusuna binmiş sana geliyor!”
(Zek. 9,9). Nehemya’nın tembihlerini
de unutmamak
gerek: “Üzülmeyin. Rab’bin verdiği sevinç sizi
güçlü kılar!” (8,10).
124. Meryem; İsa’nın getirdiği yenilenmeyi kavrayarak
şöyle der: “Ruhum
seviniyor” (Lk 1,47), ve İsa’nın kendisi
“Kutsal Ruh’ta sevinir” (Lk 10, 21). O
geçtiği sırada “tüm halk sevinir” (Lk
13, 17). Dirilişinden sonra öğrencilerinin
gittiği
yerlerde “çok sevinç” vardır (Ha. İşl.8,
8). İsa bize güvence verir: “Size
doğrusunu
söyleyeyim, siz ağlayıp yas tutacaksınız, dünya ise
sevinecektir.
Kederleneceksiniz, ama kederiniz sevince
dönüşecek. Bunun gibi, siz de şimdi
kederleniyorsunuz,
ama sizi yine göreceğim. O zaman yürekten sevineceksiniz.
Sevincinizi kimse sizden alamaz.” (Yu. 16,20.22).
“Bunları size, sevincim sizde
olsun ve sevinciniz
tamamlansın diye söyledim.” (Yu. 15,11).
125. Haçın ağırlığını hissettiren zor anlar
olacaktır, fakat “Uyum sağlayan ve
kendini dönüştüren ve her zaman, her şeyin
ötesinde, kişisel olarak sonsuz bir
şekilde sevilmenin
kesinliğinden gelen ve bir ışık parıltısı gibi kalan”100 bu
doğaüstü bu sevinci hiçbir şey yıkamaz.
Dünyasal ölçütlere göre kavranamaz
manevi
bir doyum veren ümit dolu bir sükûnet, içsel
bir güven duygusudur bu.
126. Hristiyan sevincine genellikle bir mizah duygusu eşlik
eder. Bunu açık bir
şekilde Aziz Thomas Moore’da, Aziz Vincent de Paul’da
ve Aziz Philippe Neri’de
99 S. Tommaso d’Aquino,
Summa Theologiae, I-II, q. 70, a. 3.
100 Esort. ap. Evangelii
gaudium (24 novembre 2013), 6: AAS 105 (2013), 1221.
görebiliriz. Hastalıklı mizah, azizliğin bir belirtisi
değildir. “Öyleyse at tasayı
yüreğinden”
(Va. 11,10). “Zevk almamız için bize her şeyi”
veren Rab’den aldık (1
Tim 6,17), ki keder
nankörlüğün bir göstergesi olabilir. Tanrı’nın
bize bahşettiği
armağanları anlayamayacak kadar kendi içimize
kapanmış olabiliriz101.
127. Bir babanın sevgisiyle Tanrı bize der ki: “Oğlum,
…elinden geldiği ölçüde
kendine iyi bak, … Bugün güzel şeylerden
yararlanmaya bak.” (Sir 14,11.14). O
bizden
olumlu, şükran dolu ve açık olmamızı ister: “İyi
günde mutlu ol… Tanrı
insanları doğru yarattı, Oysa
onlar hâlâ karmaşık çözümler arıyorlar.”
(Va. 7,14.29). Durum ne olursa olsun her durumda kendimizi
esnek tutmalı ve Aziz
Pavlus’u örnek almalıyız:
“Çünkü ben her durumda eldekiyle yetinmeyi
öğrendim.”
(Fil.4,11). Assisili Aziz Fransua
bu şekilde yaşamıştı; bayat bir parça ekmek
karşısında
şükran dolu oluyor ya da yüzünü okşayan hafif bir
meltemle Tanrı’ya
sevinç dolu övgüler
sunuyordu.
128. Günümüzün bireyci ve tüketimci
kültürünün yarattığı bir sevinçten söz
etmiyorum. Tüketimcilik sadece yüreği ağırlaştırır.
Anlık ve gelip geçici zevkler
sunar, ama sevinç
vermez. Burada “Vermek, almaktan daha büyük mutluluk"
(Ha.
İşl. 20,35) olduğu için paylaşan ve
paylaşılan ve birlik içinde yaşanan sevinçten söz
ediyorum. “Tanrı sevinçle vereni sever.” (2
Ko. 9,7). Kardeşlik sevgisi sevinç için
kapasitemizi çoğaltır, çünkü
başkalarının iyiliğinden sevinç duyma yetimizi artırır:
“Sevinenlerle sevinin” (Rom12,15). “Biz
güçsüz, sizse güçlüyken
seviniyoruz.
Yetkin olmanız için de dua ediyoruz.”
(2 Ko.13,9). Diğer yandan “öncelikle kendi
ihtiyaçlarımıza odaklandığımızda sevinçsiz bir
varoluş için kendimizi kınamış
oluruz”102.
Cesaret ve Şevk
129. Azizlik aynı zamanda parresia
(açık sözlülükle gerçeği söylemek)dır:
Cesarettir, müjdelemek için bir ani istek ve bu
dünyaya bir iz bırakmaktır. Bunu
yapmamıza imkân
vermek için İsa kendisi gelir ve bize bir kez daha sakince
fakat
kesin bir şekilde der ki: “Korkma” (Mk
6,50). “size buyurduğum her şeye uymayı
onlara öğretin.
İşte ben, dünyanın sonuna dek her an sizinle birlikteyim”
(Mt 28,20).
Bu sözler, Havarilere İsa Mesih’i
ilan etmelerini emrederek, onları da harekete
geçiren
Kutsal Ruh’un verdiği aynı cesaretle, bizi öne çıkarak
hizmet etmemizi
sağlar. Cesaret, coşku, konuşma özgürlüğü,
havarisel tutku, tüm bunlar parresia
kelimesinde
bir araya toplanmıştır. Kutsal Kitap bu sözcüğü aynı
zamanda Tanrı’ya
101 Aziz Thomas Moore’aatfedilen duayı okumanızı
isterim: «Ey RAb, bana iyi bir sindirim ve sindirmek için
bir
şeyler ver. Bana korunması gereken iyi bir ruh haliyle
birlikte sağlıklı bir beden ver. Ey Rab, bana iyi ve saf olanı
nasıl
saklayacağını bilen ve günah karşısındadonup kalmadan her şeyi
doru yola koymayı bulabilen kutsal bir ruh
ver. Bana,
sıkılmayı, söylenmeyi, yakınmayı iç çekmeyi
bilmeyen, “Ben” denen hantal şey için dertlenmeyen
bir
ruh ver. Ey Rab, bana mizah duygusu ver. Bana şakaları
anlama lütfu ver, böylece hayatıdmda nele olsun ve onu
başkalarına aktarabileyim. Senden bunu dilerim.”
102
Esort. ap. postsin. Amoris laetitia (19 marzo 2016), 110: AAS 108
(2016), 354
ve başkalarına açık bir yaşamın özgürlüğünü
de tanımlamak için kullanır. (bk. Ha.
İşl. 4,29,
9,28, 28,31; 2 Ko. 3,12; Ef. 3,2; İbr. 3,6;
10,19).
130. Çok Mutlu VI Pavlus, müjdeleme için
engellere atıfta bulunarak parressia
eksikliğinden söz
etmektedir “bu çok daha ciddidir, çünkü
içeriden gelir”103. Ne
kadar da sık şekilde
güvenli kıyıda bekleme denenmesine düşeriz! Yine de Rab
bizi
derinlere açılmaya ve ağlarımızı atmaya çağırıyor
(bk. Lk 5,4). Hayatlarımızı
hizmetinde geçirmeyi
teklif ediyor. Ona tutunarak, başkalarına hizmet ederken tüm
karizmalarımızı ortaya koymak için ilham buluruz. Her
zaman bu sevgi tarafından
zorlandığımızı hissedebilelim. (2
Ko.5,14) ve Aziz Pavlus yine der ki “Müjde’yi
yaymazsam vay halime” (1 Ko. 9, 16).
131. İsa’ya bakalım. Onun derin şefkati kendinde
yoğunlaşmış bir şey değildir,
bizde çoğu zaman olduğu gibi, hareketsiz bırakan, utandıran
ya da çekingen bir
şefkat değildir, bunun tam tersidir.
O, O’nu güçle çıkıp ilan etmeye iten, göreve
gönderen, şifa vermeye ve özgür kılmaya gönderen
bir şefkattir. Kendi
zayıflığımızın farkına varalım, fakat
İsa’nın onu çekip alarak bizi de göreve
göndermesine olanak verelim. Bizler zayıfız, fakat yine de
bizim büyümemizi
sağlayabilecek ve onu kabul eden
kişiyi daha iyi ve daha mutlu yapacak olan bir
hazineye
sahibiz. Cesaret ve Havarisel gözü peklik misyonun temel
bir parçasıdır.
132. Parresía Ruh’un bir mührüdür;
ilan ettiğimiz şeyin gerçekliğinin tanığıdır. Bizi
ilan
ettiğimiz İncil’in yüceliğine götürecek olan
sevinçli bir teminattır. Bu, “Bizi
Tanrı
sevgisinden hiçbir şeyin ayıramayacağı”ndan (Rom
8, 39) emin olan imanlı
Tanığın imanındaki sarsılmaz güvenidir.
133. Korku ve hesaplı davranışlar yüzünden felç
olmayalım diye güvenli sınırlar
içinde yürümemek
için Ruh’un iteklemesine ihtiyacımız var. Unutmayın,
kapalı
yerlerde nem kokusu bulunur ve bizi hasta eder.
Havariler tehlike ve tehditler
yüzünden cesaretlerini
yitireceklerini hissettiklerinde bu denemeden kurtulmak
üzere
dualarında parresía için yalvarıyorlardı: “Ve
şimdi ya Rab, onların savurduğu
tehditlere bak! Senin sözünü
tam bir yüreklilikle duyurmak için biz kullarına güç
ver” (Ha. İşl. 4, 29). Sonuçta “Duaları
bitince toplandıkları yer sarsıldı. Hepsi Kutsal
Ruh’la
doldular ve Tanrı’nın sözünü cesaretle duyurmaya devam
ettiler.” (Ha. İşl.4,
31).
134. Peygamber Yunus gibi, sürekli değişik adlar
altında güvenli bir yere kaçmakla
deneniyoruz: Bireysellik, ruhsallık, küçük bir
dünyaya kapanarak yaşamak,
bağımlılık, uzlaşmazlık, yeni
fikir ve yaklaşımları reddetmek, dogmacılık, nostalji,
103 Esort. ap. Evangelii nuntiandi (8 dicembre 1975), 80:
AAS 68 (1976), 73. Bu metinde Çok Mutlu VI. PAvlus’un
sevinci Parresia ile ilişkilendirdiğini görmek
ilginçtir.”sevinç ve umut eksikliği”nden
yakınırken “kimsenin ve
hiçbir şeyin
söndüremeyeceği içsel bir dürtü ile”
“müjdeleme sevincinin verdiği teselliyi” över.
Dünya İncil’İ
“mutsuz ve neşesiz
müjdeleyicilerden” kabul etmez. Durante l’Anno Santo
del 1975, lo stesso Paolo VI dedicò
alla gioia
l’Esortazione apostolica Gaudete in Domino (9 maggio 1975): AAS
67 (1975), 289-322.
karamsarlık, kuralların ve düzenin arkasına sığınma. Kimi
zaman bildiğimiz ve bize
kolay gelen çevreden kaçabilmek
için uğraş veriyoruz. Belki bir fırtına, balina ya da
Yunus’un ensesini yakan güneşten koruyacak gölgeyi
veren su kabağını kurutan bir
tırtıl ya da rüzgâr
gibi zorluklar… Ve onun için olduğu gibi, bizim için
de bunlar
bizi yolculuğumuza yeniden başlamaya davet eden
Tanrı’nın sevecenliğine geri
götürmeye hizmet
eder.
135. Tanrı daima yenidir. Bizi sürekli bildiğimiz yerlerin,
çevremizin, sınırların
ötesine geçmeye
çağırır. İnsanlığın en çok yaralandığı, insanın yapay
ve kurallara
uyan görünümü altında, hayatın
anlamı sorusuna cevap aramaya devam ettiği yere
götürür.
Tanrı korkmaz! O korkusuzdur! O her zaman bizim plan ve
tasarılarımızın
ötesindedir. Uç noktalardan
korkmaksızın kendisi sınır olur (bk. Fil. 2,6-
8; Yu
1,14). Eğer en uca gitmeye cesaret edersek, onu orada bulacağız;
aslında o
zaten ordadır. İsa zaten oradadır, erkek ve kız
kardeşlerimizin yüreklerinde, onların
yaralanmış
etlerinde, onların içinde bulunduğu sorunlarda ve en derin
yalnızlıklarında. O zaten oradadır. (bk. Fil 2, 6-8, Yu. 1,14).
136. Yüreğimizin kapısını İsa Mesih’e açmamız
gerektiği doğrudur, çünkü o kapıyı
çalar
ve bizi çağırır (bk. Va. 3,20). Kimi zaman, belki de İsa
içeridedir ve bizim ben-
merkezciliğimizden bizi
uzaklaştırabilmek için kapıyı çalıyordur, diye
düşünmekten
kendimi alamıyorum. İncil’de
İsa’nın “köy kent dolaşarak Tanrı’nın Egemenliği’ni
duyurup müjdeldediğini” görüyoruz (Lk
8,1). Dirilişinden sonra öğrencileri dört bir
yana
dağılınca Rab onlara eşlik etti (bk. Mk. 16, 20). Bu, gerçek
karşılaşmanın
ortaya çıkardığı dinamiktir.
137. Alışkanlıklar baştan çıkarıcıdır; bize bir şeyleri
değiştirmeye çalışmanın bir
anlamı olmadığını, yapacak
bir şey olmadığını çünkü her şeyin her zaman böyle
olup bittiğini ve bizim zaten hayatta kalmaya çalıştığımızı
söyler. Alışkanlıkların
dayatmasıyla şeytana daha fazla
direnmeyiz. Biz “bırak ne olacaksa olsun” ya da
başkaları ne olacağına karar versin, demeye başlarız. Fakat
Rabbin sizi bu
uyandırmasına, tembellikten kurtarmasına,
eylemsizlikten çıkarmasına imkân verin.
Yerleşmişliğe
karşı savaşalım, gözlerimizi ve kulaklarımızı ve hepsinden önce
kalplerimizi açalım, etrafımızda olup bitenlerin ve Diri
Olan’ın yaşayan ve etkili
Sözü’nün
haykırışının bizi harekete geçirmesine izin verelim.
138. Çoğunlukla hayatlarını tehlikeye atarak ve her zaman
rahatlarından feragat
ederek büyük bir sadakatle
kendilerini ilan etmeye ve başkalarına hizmet etmeye
adayan tüm
bu rahipler, din adamları ve laik kişilerin örneğine bakarak
ilham
alıyoruz. Onların tanıklığı, Kilise’nin, bürokrat
ve görevlilerden çok, gerçek
yaşamı
paylaşmak için coşku duyan, tutkulu misyonerlere ihtiyacı
olduğunu bize
hatırlatıyor. Azizler bizi şaşırtır, kafamızı
karıştırır, çünkü yaşamlarıyla, bizi
uyuşuk ve
kasvetli ortalama yaşamı terk etmeye teşvik ederler.
139. Ruh bizi ileri bir adım atmaya çağırdığında tereddüt
etmeme lütfunu vermesi
için Rab’be
yalvaralım. İncil’i başkalarıyla paylaşmak için
havarisel cesaret ve
Hristiyan yaşamımızı bir anılar müzesi
yapmaya çalışmaktan vazgeçme gücü
isteyelim
Rab’den. Fakat her durumda Kutsal Ruh Dirilmiş İsa’nın
ışığında tarihi
derin anlamıyla düşünmeye yöneltsin
bizi. Bu yolla Kilise asla yorulmaz, fakat
daima Rab’bin
sürprizlerini kabul eder.
Cemaat içinde
140. Başkalarından uzak,
yalıtılmış bir şekilde yaşarken, şehvete, tuzaklara ve
şeytanın ayartmalarına ve dünyanın bencilliğine karşı
savaşmak çok zor olur. Pek
çok çekici
şeyin bombardımanı altında giderek daha da yalnızlaşırsak, gerçeklik
duygusunu ve içimizdeki açıklığı yitirir ve
kolayca pes ederiz.
141. Azizlikte gelişmek, cemaat içinde, diğerleriyle yan
yana gerçekleşen bir
yolculuktur. Bunu bazı aziz
cemaatlerde görmekteyiz. Çeşitli vesilelerle Kilise
İncil’i kahramanca yaşayan ya da tüm mensuplarının,
yaşamlarını Tanrı’ya adadığı
tüm cemaatleri takdis
etmiştir. Örneğin Meryem’in Hizmetkârları
Tarikatı’nın yedi
aziz kurucusu, Madrid’de ilk
Meleğin Meryem’i Ziyareti Manastırının yedi çok
mutlu
rahibesi, Japon şehitler Aziz Pavlus Miki ve Arkadaşları, Kore
şehitleri Aziz
Andreas Taegon ve arkadaşları, ya da Güney
Amerikalı şehitler Aziz Rocco
González, Aziz Alonso
Rodríguez ve arkadaşlarını hatırlayabiliriz. Ya da daha yakın
tarihteki tanıklar olan, şehitlik için bir cemaat olarak
hazırlanan Cezayir,
Tibhirine’deki Trappistleri
hatırlayabiliriz. Aynı şekilde pek çok kutsal evlilikte de
her bir eş Mesih tarafından bir diğerinin aziz olması için
bir araçtır. Başkalarıyla
birlikte yaşamak ya da
çalışmak da kesinlikle ruhsal ilerleme yoludur. Haç’ın
Aziz
Yuhannası öğrencilerinden birine şunu der: “Böylece
o sende çalışır ve sen de
erdem işlerini yaparsın”104.
142. Her bir cemaat “Dirilmiş Rab’bin mistik
varlığının tecrübe edildiği teolojik bir
alan”105 oluşturmaya çağrılmıştır. Söz’ü
paylaşmak ve Efkaristiya’yı birlikte
paylaşmak bizi
giderek kardeşler haline getirir ve yavaş yavaş kutsal kılarak
misyonerlik cemaati haline getirir. Bu, Aziz Benediktus ve
Scholastica’nın durumu
ya da Aziz Auguustinus ve Annesi
azize Monica’nın birlikte yaşadığı yüce manevi
karşılaşma
gibi, cemaatte yaşanan gerçek mistik deneyimin gelişmesini
sağlar.
“Senin gizli tasarılarına inandığım şekilde,
senin bildiğin ama bizim bilmediğimiz,
bu dünyadan
ayrılacağı gün yaklaştığında; bizi barındıran evin penceresine
yaslanarak bahçeye bakarken bulduk kendimizi [ …].
Seninle olmak anlamına gelen
senin yaşam pınarının doğaüstü
kaynağına yüreklerimizi açtık, […]. Konuşur ve
O’nu
(bilgeliği) özlerken, aklın tüm telaşı ile onu biraz olsun
kavradık [… öyle ki]
ebedi yaşam iç çekmemize
neden olan o sezgi anına [benzeyecektir]"106.
104 Cautele, 15: Opere, Roma 19794, 1072.
105 S.
Giovanni Paolo II, Esort. ap. postsin. Vita consecrata (25 marzo
1996), 42: AAS 88 (1996), 416.
106 Confessioni, IX, 10, 23-25:
PL 32, 773-775.
143. Bu tür deneyimler ne çok sık yaşanır ne de
çok önemlidirler. Ortak yaşam ister
ailede, mahalli kilisede, dini cemaatte isterse başka bir yerde
olsun, her günkü küçük
olaylarla
inşa edilir. Bu, Kutsal Üçlü birliğin güzelliğini
örnek bir yolla yansıtan İsa,
Meryem ve Yusuf’tan
oluşan kutsal topluluk için de doğrudur. Bu, öğrencileri
ve
sıradan insanlarla İsa’nın paylaştığı yaşam için
de doğrudur.
144. İsa’nın öğrencilerinden küçük
ayrıntılar konusunda dikkatli olmalarını
istediğini unutmayalım.
– Bir bayramda şarabın bitmek üzere olduğu ayrıntısı,
–
Kaybolan bir kuzu ayrıntısı,
– Tapınakta dul kadının iki bakır
para sunduğu ayrıntısı,
– Güveyin gecikme ihtimaline karşı
lambalar için yedek yağ bulundurma ayrıntısı,
–
Öğrencilere sahip oldukları ekmek somunu sayısını sorma
ayrıntısı,
– Şafak vaktinde öğrencileri beklerken, ateşi
yakıp balık hazırlama ayrıntısı.
145. Mensuplarının birbirine özen gösterdiği ve
açık ve müjdeleyen bir ortamı olan,
sevginin küçük ayrıntılarından sevinç
duyan bir cemaat107, Dirilmiş Rab’bin mevcut
olduğu,
Peder’in planıyla uyum içinde kutsallaşmış bir yerdir.
Kimi zaman bu küçük
ayrıntıların ortasında
bize, Tanrı tecrübesinin tesellisi, Rab’bin armağanı
olarak
verilir: “Bir kış gecesi, her zamanki gibi küçük
hizmetimi yerine getiriyordum…
Aniden uzakta bir yerden
bir müzik aletinin ahenkli tınısını işittim. Sonra iyi
aydınlatılmış, parlak yaldızlı bir misafir odasında iyi giyimli
genç hanımların
birbirleriyle konuşup birbirlerini
övdüklerini, dünyevi sözlerle birbirlerine
iltifat
ettiklerini hayal ettim. Sonra gözlerim, yardımına
gittiğim, fakir hasta kadına
yöneldi. Artık müzik
yerine onun arada sırada yükselen şikâyetlerini
duyuyordum…
Ruhumda neler olduğunu kelimelerle anlatmama
imkân yok; bildiğim şuydu, Rab
gerçeğin ışığı ile
dünyevi ziyafetin kasvetli parıltısını delip geçerek
aydınlattı,
duyduğum mutluluğa inanamıyordum.”108
146. Başkalarından ayrı olarak kendi iyiliğini aramanın sonucunda
kendini izole
etmeye varan bireyci tüketim eğilimine
tamamen ters bir şekilde, bizim azizlik
yolumuz kendini,
İsa’nın isteğine uygun bir şekilde tanımlamaktan vaz
geçmeyecektir: “Baba, senin bende olduğun ve benim
sende olduğum gibi, onlar da
bizde olsunlar.” (Yu. 17,
21).
107 Özel bir şekilde “izin isteme, teşekkür
etme ve özür dileme” üç anahtar sözcüktür
diye hatırlıyorum. Çünkü
doğru zamanda doğru
sözler gün be gün sevgiyi korur ve besler.”
(Esort. ap. postsin. Amoris laetitia, 19 marzo
2016, 133: AAS
108 [2016], 363).
108 S. Teresa di Gesù Bambino,
Manoscritto C, 29 v-30r: Opere complete, Roma 1997, 269.
Sürekli Duada
147. Son olarak her ne kadar açık
olsa da azizliğin dua ve tapınmada ifadesini bulan
aşkınlığa duyulan müzmin açıklık olduğunu
hatırlamalıyız. Aziz; Tanrı ile iletişime
ihtiyaç duyan,
dua ruhu ile dolu kişidir. O, Tanrı için özlemi ve
çabalarının
ortasında dünyanın kapalı içkinliği
ile boğuşmaya dayanamayan kişidir.
Övgülerinde kendi
ötesine geçer ve Rab’bi düşünürken
sınırlarını aşar. Çok uzun ya
da yoğun duygular
yaşanması gerekmese de dua olmaksızın azizliğin olacağına
inanmıyorum.
148. Aziz Giovanni della Croce bize şunu tavsiye eder: “Gerçek
ya da hayali ya da
her ikisi birleşmiş halde olsa da her tür
faaliyetinizde her zaman Tanrı’nın
huzurunda kalmak için
gayret edin”109. Sonunda Tanrı için arzumuz günlük
yaşantımızda kesinlikle kendi ifadesini bulacaktır: “Duada
sebat edin, bedenen
çalışırken bile duadan vazgeçmeyin.
Yemek yerken ya da içerken, birileriyle
konuşurken ya da
herhangi bir şey yaparken her zaman Tanrı’ya yönelin ve
yüreğinizi ona bağlayın.”110
149. Bunu yapabilmek için Tanrı ile yalnız geçirilecek
anların olması gereklidir.
Avilalı Azize Teresa için dua
“bizi sevdiğini bildiğimiz O’nunla dostça bir
karşılaşma ve sık sık tenhada yapılan bir söyleşmeden
başka bir şey
değildir.”111 Bunun sadece ayrıcalıklı
birkaç kişi için değil hepimiz için geçerli
olduğu konusunda ısrar ediyorum, çünkü
“hepimiz tapınılan kişinin varlığı ile dolu
bu sessizliğe
ihtiyaç duyuyoruz.”112 Güven dolu bir dua, Tanrı
ile yüz yüze
karşılaşmaya açık bir kalbin bir
cevabıdır, orada; tüm seslerin onu duymak için
sustuğu
sessizlikte, Rab’bin yankılanan sesi işitilir.
150. Bu sessizlikte Ruh’un ışığında Rab’bin bizi
çağırdığı kutsallık yolunu
sezebiliriz. Aksi takdirde
hayatlarımızda alacağımız her karar İncil’i yüceltmek
yerine onu süsleyip püsleyerek maskeleyecek ya da
derine itecektir. Her bir öğrenci
için Öğretmeni
ile zaman geçirmek onun sözünü dinlemek ve
daima ondan
öğrenmek esastır. Dinlemediğimiz takdirde, tüm
sözlerimiz boş gevezelik olmaktan
öte geçemez.
151. Şunu hatırlamamız gerek: “Bu yaşamın sorunlarıyla
parçalanmış ya da günahla
bozulmuş bile olsa bizim insanlığımızı yeniden şekillendirecek
olan, ölmüş ve
dirilmiş olan İsa’nın yüzünü
derinden düşünmektir. Mesih’in yüzünün
kudretini
hafife almayalım”.113 Öyleyse size
sorayım: Sessizce Rab’bin huzuruna çıktığınız,
onunla
sükûnet içinde zaman geçirdiğiniz, bakışının
sıcaklığını hissettiğiniz anlar
109 Gradi di perfezione, 2: Opere, Roma 19794, 1079.
110
Id., Consigli per raggiungere la perfezione, 9: Opere, cit., 1078.
111 Id., Consigli per raggiungere la perfezione, 9: Opere,
cit., 1078.
112S. Giovanni Paolo II, Lett. ap. Orientale lumen
(2 maggio 1995), 16: AAS 87 (1995), 762.
113 Discorso al V
Convegno nazionale della Chiesa italiana, Firenze, 10 novembre 2015:
AAS 107 (2015), 1284.
var mı? Ateşinin yüreğinizi tutuşturmasına izin veriyor
musunuz? Onun sizi sevgisi
ve şefkati ile ısıtmasına izin
vermedikçe tutuşamayacaksınız. O zaman, nasıl
sözleriniz
ve tanıklığınızla başkalarının yüreklerinde ateşi
yakabileceksiniz?
Mesih’in yüzüne bakışınızı
yöneltirken sizi iyileştirmesine ve dönüştürmesine
izin
veremiyorsanız, Rab’bin yüreğine, böğründeki
yaralarının içine girin çünkü O, ilahi
merhametin meskenidir114.
152. Sizden sessizlikte duayı, etrafımızı çevreleyen
dünyadan kaçış ve reddetme
olarak görmemenizi istiyorum. Rus Gezginci, etrafında olup
bitenlerden kendini
soyutlamaksızın sürekli aynı duayı
söylerdi. “Birileriyle karşılaştığımda, tüm
insanlar
ailemin fertleriymiş gibi ayrım hissetmeden, sevilebilir
görünüyorlardı
bana… Bu sadece benim
kendi ruhumda hissettiğim mutluluk ve teselli değildi,
fakat
etrafımdaki tüm dünya da çok güzel ve
büyüleyici görünüyordu”.115
153. Geçmiş de ortadan kaybolmaz. Özellikle
Tanrı’nın yaşamlarımıza döktüğü
armağanlarla beslendiği için dua her zaman hatırada zengin
tutulmalıdır. Tanrı’nın
yaptığı işlerin hatırası Tanrı ve
halkı arasındaki antlaşma deneyiminin
merkezindedir. Tanrı,
tarihin içinde yer almayı istedi ve böylece dualarımız,
anılarla
birlikte iç içe geçmiş olur.
Sadece onun bize açıkladığı sözü üzerine değil,
fakat
kendi hayatlarımız, başkalarının hayatları ve
Kilisesi’nde Rab’bin tüm yaptıkları
hakkında
da düşünelim. Burada şükranla, Aziz Loyolalı
Ignatius’un
Contemplazione per Raggiungere
l’Amore’sinde116 bizden Rab’den aldığımız tüm
kutsanmalara önem vermemizi istediğini hatırlayalım. Dua
ederken kendi
geçmişinizi düşünün, orada
çok fazla merhamet bulacaksınız. Bu Rab’bin her zaman
size verdiği değere karşı olan farkındalığınızı da
artıracaktır; o sizi asla unutmaz. Bu
o her şeyi gördüğünden
dolayı yaşamınızdaki en küçük ayrıntıya bile ışık
tutmasını
istemek için bir farkındalık yaratır.
154. Yalvarmak için dua, Tanrı’da güven
bulan ve tek başına bir şey
yapamayacağının farkında olan bir yüreğin ifadesidir.
Tanrı’nın iman dolu halkının
yaşamı iman dolu sevgi ve
büyük güvenden doğan sürekli yalvarma ile kendini
gösterir. İstekte bulunduğumuz duaları da küçük
görmemeliyiz, onlar sık sık
yüreğimizi yatıştırır ve
ümitte sebat etmemize yardım eder. Şefaat dualarının özel
bir değeri vardır, çünkü hem Tanrı’ya
duyulan güveni gösteren bir harekettir hem de
komşumuza
olan sevgimizin bir ifadesidir. Tek yanlı bir maneviyata dayanarak,
bazıları duanın, her şeyi dışarıda bırakıp sadece Tanrı’yı
düşünmek şeklinde olması
gerektiğini ileri sürerler,
sanki başkalarının adları ve yüzleri kaçınılması gereken
bir
saldırıymış gibi dikkati dağıtacak hiç bir şey
olmamalıdır. Oysa aslında duamızda
eğer başkaları için
yakarma varsa İsa’nın bize bıraktığı iki buyruğu yerine
getirmeye
çalıştığı için, Tanrı’yı daha
fazla hoşnut edecek ve azizlik yolunda daha da
büyümemiz
sağlayacaktır. Başkaları için yaptığımız dualar, onların
hayatlarını, en
114Bk. S. Bernardo, Discorsi sul Cantico dei Cantici 61,
3-5: PL 183, 1071-1073.
115 Racconti di un pellegrino russo,
Milano 19793, 41; 129.
116 Bk. Esercizi spirituali, 230-237.
derin sorunlarını ve en yoğun hayallerini kucaklamamıza imkân
verdiği için onlara
duyduğumuz kardeşçe sevginin
bir ifadesidir. Cömertçe başkaları için yakaran
dualara kendini adayan kişilere Kutsal Yazılardaki şu sözü
uygun görebiliriz: “Bu
adam kardeşlerini seviyor,
ulusumuz ve kutsal kent için çok dua ediyor”. (2
Mak 15,14).
155. Tanrı’nın varlığını gerçekten kabul ettiğimizde,
ona tapınmaktan başka bir şey
yapamayız, sessiz bir hayranlıkla
ve sevinç dolu ilahilerle onu överiz. Bu şekilde
Çok
Mutlu Charles de Foucauld’un deneyimini paylaşırız: “Bir
Tanrı’nın olduğuna
inanır inanmaz onun için
yaşamaktan başka bir şey yapamayacağıma inandım.”117
Tanrı’nın
bu dünyada hacı olan halkının yaşamında “bir hacının
bakışı Tanrı’nın
sevgisi ve yakınlığını simgeleyen bir
imgenin üstüne yönelir. Sevgi durup bekler,
gizemli
olanı seyreder ve sessizce bundan zevk alır” diye ifade
edildiği gibi saf
tapınmanın sade hareketlerinden pek çoğu
bulunabilir”118.
156. Tanrı Sözü’nü dua ederek okumak
“baldan daha tatlıdır” (Mez. 119, 103) her
ne kadar “iki ağızlı kılıç” gibi olsa da (İbr.
4, 12), bizim durup Rabbimizin sesini
dinlememize olanak verir.
Adımlarımıza çıra, yolumuz için ışık olur (bk. Mez.
119,
105). Hindistan’daki episkoposların bize
hatırlattığı gibi, “Tanrı Sözüne adanmışlık
sadece
birden çok adanmadan biri değildir, çok güzeldir,
ama isteğe bağlıdır.
Hristyian yaşamının merkezine ve kimliğine
iner. Bu söz yaşamları değiştirme
gücüne
sahiptir”.[119]
157. İsa ile Kutsal Yazılar’da karşılaşmak bizi
Efkaristiya’ya götürür, orada Söz, en
yüksek etkisine ulaşır, çünkü Yaşayan Şöz
olan Kişi’nin gerçek mevcudiyeti
Efkaristiya’dır.
Tek Mutlak Olan, yeryüzünde verilebilecek en büyük
tapınmayı
orada alır, çünkü Mesih’in
kendisi, orada kendisini sunmaktadır. Ve biz onu
Komünyon’da
aldığımızda onunla olan antlaşmamızı yenileriz ve bizi dönüştüren
faaliyetlerini daha da gerçekleştirmesine imkân
veririz.
117 Lettera a Enrico de Castries, 14 agosto 1901: Charles de
Foucauld, Opere spirituali. Antologia, Roma 19835,
623.
118
V Conferenza Generale dell’Episcopato Latinoamericano e dei
Caraibi, Documento di Aparecida (29 giugno
2007), 259.
BEŞİNCİ BÖLÜM
MÜCADELE, UYANIK
KALMAK ve AYIRT ETME GÜCÜ
158. Hristiyan yaşamı sürekli bir mücadeledir.
Şeytanın ayartmalarına direnmek ve
İncil’i ilan etmek için dayanmaya ve cesarete
ihtiyacımız var. Yaşamlarımızda
Rab’bin zaferi her zaman
sevinmemizi sağladığı için bu mücadele tatlıdır.
Mücadele ve Uyanık Kalmak
159. Biz sadece
dünyaya karşı mücadele etmiyoruz, aynı zamanda; bizi
zihinsel
olarak ayartmaya çalışan, sıkıcı ve sıradan kılan, coşku ve
sevinç bırakmayan
dünyevi zihniyete karşı savaş
veriyoruz. Bu savaş kendi insani zayıflıklarımıza ve
temayüllerimize
(tembellik, şehvet, kıskançlık ve diğerleri) de indirgenemez.
Bu
aynı zamanda, kötülüğün efendisi olan
şeytana karşı sürekli bir mücadeledir. İsa
kendisi
bizim zaferimizi kutlar. Öğrencileri İncil’i ilan ederken
ve kötü olana karşı
galip gelirken sevinir ve onları
över: “Şeytan’ın gökten yıldırım gibi düştüğünü
gördüm” (Lk 10,18).
Bir efsaneden daha fazlası
160. Doğaüstü bir anlayış olmadan sadece deneysel
standartlara göre bir yaşam
konusunda ısrarcı olursak,
şeytanın varlığını kabul etmemiş olacağız. Bu özellikle
aranızdaki kötücül gücün ne kadar
yıkıcı bir etkiye sahip olduğunu anlayabilmenin
kesin
ifadesidir. Kutsal Kitap yazarları belli gerçeklikleri ifade
edebilmek için sınırlı
kavramsal kaynaklara sahiptiler
ve İsa’nın zamanında örneğin epilepsi şeytan
tarafından
ele geçirilmiş olmakla karıştırılabiliyordu. Yine de bu bizi,
İncil’deki her
vakayı psikolojik rahatsızlığa
indirgeyerek ve bu nedenle şeytanın olmadığı ya da
faal
olmadığı düşüncesine sürükleyerek her şeyi aşırı
derecede basitleştirmeye
götürmemelidir. O, Tanrı’nın
şeytan üzerindeki zaferi ile son bulan Kutsal
Yazılar’ın
ilk sayfasından itibaren orada mevcuttur.119 Aslında İsa bize
bıraktığı
Göklerdeki Pederimiz duasında bizden, Peder’e
duamızı “kötülükten bizi kurtar”120
dileği ile bitirmemizi istemiştir. Bu son sözler soyut bir
kötülüğe atıfta bulunmaz;
tam tercümesi
“kötü olan” şeklinde olmalıdır. Bu kişisel
olarak bize saldıran bir
kişiliğe işaret eder. İsa her gün
ondan, üstümüzde hâkimiyet kurmasın diye
kurtulmak istemeyi bize öğretti.
161. Bu nedenle şeytanı, bir efsane, bir temsili ifade, bir simge,
bir konuşma ya da
fikrin parçası olarak düşünmememiz
gerekir.121 Bu hata, savunmamızı düşürmeyi,
119 Conferenza dei Vescovi Cattolici dell’India,
Dichiarazione finale della XXI Assemblea plenaria (18 febbraio
2009), 3.2.
120 Bk. Omelia nella Messa a Casa S. Marta,
11 ottobre 2013: L’Osservatore Romano, 12 ottobre 2013, p. 12
121 Bk. B. Paolo VI, Catechesi nell’Udienza generale del
15 novembre 1972: Insegnamenti X [1972], 1168-1170:
«En
çok gereken şeylerden biri de Şeytan adlı kötülüğün
savunulmasıdır. […] Kötülük sadece bir eksiklik
değil,
etkili, yaşayan, manevi sapkın bir varlıktır. Korkunç
bir gerçekliktir. Gizemli ve korkutucu. onun tanımayı
daha dikkatsiz davranmayı ve sonunda da daha korunmasız olmayı
getirir. Şeytan
bize sahip olma ihtiyacında değildir. Bizi
nefret, ayrıştırma, kıskançlık ve kötülük
zehri ile zehirler. Savunmamızı indirdiğimizde yaşamlarımızı,
ailemizi ve
cemaatimizi yıkmak için avantaj elde eder.
“Düşmanınız İblis kükreyen aslan gibi
yutacak
birini arayarak dolaşıyor.” (1 Pe 5,8).
Uyanık
Olun ve Güvenin
162. Tanrı sözü bizi açıkça “Şeytanın
hilelerine karşı durmaya” (Ef. 6, 11) ve
“Şeytan’ın
ateşli oklarını söndürmeye” (Ef. 6,11) davet
eder. Bu ifadeler melodrama
kaçan ifadeler değildir,
çünkü, özellikle azizliğe doğru giden yolumuz
sürekli bir
mücadeleden ibarettir. Bunu anlamayan
kişiler başarısızlığın ya da vasatlığın avı
olacaklardır. Bu
ruhsal mücadele için Rab’bin bize verdiği güçlü
silahları
kuşanalım: iman dolu dua, Tanrı Sözü
hakkında derinlemesine düşünmek
(meditasyon), Kutsal
Ayin’e katılma, Efkaristiya Tapınması, Kutsal Barışma Sırrı,
hayır işleri, cemaat yaşamı, misyonerlik çalışmaları
gibi. Eğer dikkatsiz olursak,
şeytanın sahte vaatleri bizi
kolayca ayartır. Aziz Rahip Cura Brochero’nun dikkat
çektiği
gibi, “Lusifer sizi özgür kılmayı vaat etse ve sizi
tüm zenginliklerinin
ortasına fırlatsa bile bunlar sahte
ve zehirli zenginliklerse, bu ne işe yarar?” 122
163. Tüm bu yol boyunca iyi olan her şeyin çoğaltılması
manevi yaşamda gelişme
ve sevgide büyüme, kötülüğe
karşı en iyi güç dengesini oluşturur. Az olanla yetinen,
Rab’be cömertçe kendini verme fikrini göz
ardı eden, tarafsız kalmayı seçen kişiler
asla
tutunamayacaklar. En azından yenilgiye uğrasalar da “güven
olmadan
başlarsak, savaşın yarısını kaybetmiş oluruz ve
talantlarımızı gömmüş oluruz…
Hristiyan
galibiyeti her zaman bir haçtır, ki bu haç aynı zamanda
muzaffer bir
bayraktır, şeytanın saldırısına karşı saldırgan
bir hassasiyetten doğar.123
Ruhsal Yozlaşma
164. Azizlik Yolu bize Ruh tarafından verilen bir esenlik ve
sevinç pınarıdır. Aynı
zamanda “kandillerimiz
yanar durumda” (Lk. 12, 35) ve dikkatli olmamızı
gerektirir.
“Her çeşit kötülükten kaçının.”
(1 Sel. 5, 22). “Uyanık kalın” (Mt 24,
42;
Mk 13, 35). “başkaları gibi uyumayalım” (1 Sel.
5, 6). Tanrı yasasına karşı ölüm
günahı
işlemediğini düşünen kişi kör bir aymazlık içine
düşer. Kendilerinde
eleştirilecek ciddi bir şey
görmedikleri için manevi yaşamlarının giderek ılık bir
hale
geldiğini fark edemez olurlar. Zayıf düşer ve
yozlaşırlar.
reddetmek, Kutsal Kitap ve kilise öğretisi
çerçevesinde; Tanrı’dan gelen her yaratık gibi
kendi var oluşu içinde
ya da onu yalan bir gerçeklik,
kavramsal ya da fantastik bir kişilik halinde kötülüğümüzün
bilinmeyen sebebi gibi
göstermek.».
122 S.
José Gabriel del Rosario Brochero, Predica delle bandiere, in
Conferenza Episcopale Argentina, El Cura
Brochero. Cartas y
sermones, Buenos Aires 1999, 71.
123 Esort. ap. Evangelii
gaudium (24 novembre 2013), 85: AAS 105 (2013), 1056
165. Manevi yozlaşma körlüğün rahat ve kendinden
hoşnut bir biçimi olduğundan
bir günahkârın
düşüşünden daha kötüdür: “Şeytan
bile kendini ışık meleği gibi
gösterdiği” (2 Ko.
11, 14) için ayartılma, iftira, bencillik ve benmerkezciliğin
diğer
alt biçimleri ve diğer her şey kabul edilebilir
biçimde kendini gösterir. Çok büyük
günah işleyen Davut utançtan kurtulmayı başarırken,
Süleyman’ın günleri sona erdi.
İsa bizi kolayca
yozlaşmaya götüren, kendi kendini kandırmaya karşı
uyarmaktadır.
Şeytanın, yedi şeytan daha bulup; çıktığı
insana, temizlenmiş yere tekrar geri
döndüğüne
dair bir mesel anlatır. (bk. Lk 11, 24-26). Başka bir Kutsal
Kitap
metninde bu açıkça şöyle ifade
edilmektedir: “Köpek kusmuğuna geri döner”. (2
Pe. 2, 22; cf. Özd. 26, 11).
Ayırt Etme Gücü
166. Bir şeyin Kutsal
Ruh’tan mı, dünyevi ruhtan mı yoksa şeytanın ruhundan mı
geldiğini nasıl bilebiliriz? İyi bir mantık yürütme ya
da sağduyudan daha fazlası
olan ayırt etme gücü, bunu
anlamanın tek yoludur. Bu bizde olması için
yalvarmamız
gereken bir armağandır. Kutsal Ruh’tan onu güvenle
istersek ve aynı
zamanda dua, derin düşünme, okuma ve
iyi tavsiyelerle gelişmesi için çaba
sarfedersek
bu ruhsal yetenekte kesinlikle gelişebiliriz.
Acil bir gereklilik
167. Günümüz dünyası, eylem ve dikkatin
dağılması bakımından sonsuz olanaklar
sunduğu ve dünya
bunların hepsini iyi ve geçerli olarak gösterdiği için
Ayırt Etme
Gücü Lütfu, çok daha gerekli
bir hale gelmiştir. Hepimiz, fakat özellikle gençler bir
zaplama kültürüne batmış durumdayız. Anında iki
ya da daha fazla ekran arasında
geçiş yapıyor, iki ya da
daha fazla senaryo ile aynı anda etkileşime geçebiliyoruz.
Ayırt Etme Gücünün bilgeliği olmazsa, o günkü
eğilimlerin insafına kalmış
kuklalara dönüşmemiz
işten bile değildir.
168. Hayatımızda bazı yenilikler kendini gösterdiğinde, ayırt
etme gücü daha da
önem kazanır. O zaman bunun
Tanrı tarafından getirilen yeni bir şarap ya da
dünyanın
ruhu ya da şeytanın ruhu tarafından yaratılan bir illüzyon olup
olmadığına
karar vermek gerekir. Diğer zamanlarda, kötünün
gücü, değişmemek gerektiğine,
her şeyi olduğu gibi
bırakmaya ya da değişime katı bir direnci seçmeye ikna
ettiğinde de bunun tersi olabilir. Bu da Ruh’un
çalışmasına engel teşkil edebilir.
Bizler Mesih’in
özgürlüğü ile özgürüz, fakat O,
hala bize içimizde ne olduğunu
anlamak için
arzularımızı, endişelerimizi, korkularımızı ve sorunlarımızı –
ve
etrafımızda nelerin yer aldığını – “zamanın
belirtilerini – sormaya devam eder ve
böylece tam
özgürlüğe götüren yolu tanıyabiliriz. “Her
şeyi sınayın, iyi olana
sımsıkı tutunun.”(1 Sel.
5,21).
Daima Rab’bin ışığında
169. Ayırt Etme Gücü sadece büyük sorunları
çözme ihtiyacı duyduğumuz ya da
hayati kararlar
almamız gereken zamanlar gibi olağanüstü zamanlarda gerekli
değildir. Rab’bi daha imanla izlemeye yardım edecek
manevi savaş aracıdır.
Tanrı’nın zamanlarını tanımamız
için, lütfunun istemlerine boyun eğmekte hataya
düşmeyelim ve gelişmek için çağrısını hor
görmeyelim diye buna her zaman
ihtiyacımız bulunuyor.
Yücelik her günkü basit olaylarda kendini gösterdiği
için,
Ayırt Etme Gücü, genellikle küçük
ve açıkça birbiriyle ilişkisi olmayan şeylerde
gerçekleşir.124 Olayların büyüklüğü
ya da küçüklüğü önemsizdir, Küçük
şeyler, her
günün sorumluluğu ve taahhütleri ile
ilgilendiği sırada daha büyük, iyi ve güzel
şeyler
için çaba göstermekten de vazgeçmez. Bu
nedenle tüm Hristiyanlardan Rab
ile diyaloglarında günlük
samimi “vicdan yoklamasını” ihmal etmemelerini
isteyeceğim. Ayırt Etme Gücü, Tanrı’nın basit
bir iyi niyetle yetinmeyelim diye,
verdiği gizemli sevgi
planının somut anlamını tanımamızı sağlar.
Doğaüstü
bir armağan
170. Elbette manevi ayırt etme gücü, beşerî
bilimlerden ortaya çıkan varoluşsal,
psikolojik,
sosyolojik ya da ahlaki görüşleri kapsam dışı bırakmaz.
Fakat onları aşar.
Kilise’nin bilge normları da yetersiz
kalır. Ayırt Etme Gücünün bir lütuf olduğunu
hatırlamamız gerek. Ayırt Etme Gücü, mantık ve
sağduyuyu da içine almakla
birlikte onların ötesindedir,
Çok çeşitli durum ve değişkenler arasında şekillenen
Tanrı’nın her birimiz için eşsiz ve gizemli
planını, bir bakışta anlama konusudur.
Benim geçici iyi
olma halimden, yararlı bir şeyleri başarmaktan dolayı duyduğum
tatminden ya da kendimle barışık olma durumundan çok
daha fazlasıdır. Beni
tanıyan ve seven Peder’in
karşısında, yaşamımın gerçek anlamı ve kimsenin O’ndan
daha iyi bilemeyeceği, yaşamımın gerçek amacı
hakkındadır. Son olarak, Ayırt
Etme Gücü, ölmeyen
yaşam kaynağına götürür: Peder’i, tek gerçek
Tanrı’yı ve
O’nun gönderdiği İsa Mesih’i
tanımak (bk. Yu. 17, 3). Ayırt Etme Gücü, özel bir
beceri gerektirmediği gibi, daha zeki olmak ya da daha iyi bir
eğitim de gerektirmez.
Peder, küçük olanlara
kendini açıklamaktan hoşnutluk duyar (Bk. Mt. 11, 25).
171. Rab bize, işteyken, ya da başkaları aracılığıyla ve her anda
konuşur. Tanrı’nın
dilini daha iyi kavrayabilmemizi,
aldığımıza inandığımız esini daha iyi
yorumlamamızı,
endişelerimizi yatıştırmamızı ve onun ışığında tazelenen
varlığımızın tamamını görmeyi sağlayan uzun duanın
sessizliği olmazsa onu
işitemeyiz. Bu şekilde Ruh tarafından
esinlenmiş bir yaşamdan doğan yeni bir
sentezin doğmasına imkân
veririz.
124 Aziz Loyolalı Ignatius’un mezarında şu bilgece
kitabe yazılıdır: «Non coerceri a maximo, contineri tamen a
minimo divinum est» (Sınırlarından daha büyük
bir şey yok ve daha küçük olanın içinde her
şey bulunur, ve bu
ilahi olandır.)
Konuş, Ey Rab
172. Yine de duanın kendisinde bile Kendi istediği gibi hareket
eden Ruh’un
özgürlüğü ile yüzleşmeyi
reddetmemiz mümkündür. Dua ile Ayırt Etme Gücünün,
dinlemeye hazır olmaktan geçtiğini unutmayalım: Rab’bi
ve başkalarını ve her
zaman yeni yollarla bize meydan okuyan
gerçeğin kendisini dinlemeye hazır olmak.
Sadece
dinlemeye hazır olursak kendi kısmî ya da yetersiz
fikirlerimizi, her zamanki
alışkanlıklarımızı ve olayları görme
biçimimizi bir kenara koyma özgürlüğümüz
olur. Bu şekilde güvencelerimizi kırabilecek, fakat daha
iyi bir yaşama götürecek bir
çağrıyı kabul
etmeye, gerçekten açık hale gelebiliriz. Her şeyin
sakin ve huzur
içinde olması yetmez. Tanrı bize daha
fazlasını da sunuyor olabilir, fakat rahatlık
içindeki
aymazlığımızla onu görmeyiz.
173. Doğal olarak, bu dinleme davranışı, Kurtuluş’un
“bugün”ü için en verimli olan
Kilise
hazinelerini bulma yolundaki arayışında, en son standart olarak
İncil’e, fakat
aynı zamanda onu koruyan Magisterium’a
da itaat etmeyi gerektirir. Bu, aynı
çözümlerin
her koşulda geçerli olmaması ve bir bağlamda yararlı olan
şeyin bir
başka durumda yararlı olmaması nedeniyle, kuralları
uygulamak ya da geçmişte
yapılanları tekrar etmek ile
alakalı bir durum değildir. Ruhları ayırt etme gücü,
dirilmiş Rab’bin ebedi “bugün”ü
karşısında yeri olmayan katılıktan kurtarır. Sadece
Ruh’un
kendisi her durumda gizli ve karanlıkta olana nüfuz edebilir,
öyle ki İncil’in
yeniliği başka bir ışığa
çıkabilsin. ,
Vermenin ve Haç’ın
Mantığı
174. Ayırt Etme Gücünün gelişmesi için temel
bir koşul da Tanrı’nın sabrını ve
zamanlarını anlama
konusunda gelişmektir; bu ikisi hiç bir zaman bize tabi
değildir.
Tanrı iman etmeyenlerin üstüne ateş
yağdırmaz (bk. Lk 9,54), ya da buğdayların
arasında
büyüyen delicelere kökünden koparmaya heves etmez
(bk. Mt 13,29).
Cömertlik te gereklidir, çünkü
“Vermek, almaktan daha büyük mutluluktur” (Ha.
İşl. 20,35). Ayırt Etme Gücü, bu hayattan ne elde
edebileceğimizi keşfetmek için
değil, vaftizimizde bize
emanet edilmiş olan misyonumuzu nasıl daha iyi yerine
getirebileceğimizi anlamak içindir. Bu, kurban etmeye
hazır olmayı da gerektirir,
her şeyi kurban etmek gerekse bile.
Mutluluk için bir paradokstur bu. Bunu, bu
dünyaya
ait olmayan gizemli mantığı kabul ettiğimizde tecrübe ederiz:
Aziz
Bonaventura, Haç’ı gösterek: “Bizim
mantığımız budur” 125der. Bir kere bu
dinamiğe girince
vicdanımız uyuşuk kalmayacak ve kendimizi Ayırt Etme Gücü
için cömertçe açacağız.
175. Tanrı’nın huzurundayken yaşam yolculuğumuzu
incelediğimizde hiçbir alanı
dışarıda bırakmak mümkün
değildir. Yaşamımızın tüm alanlarında gelişmeye devam
edebilir
ve bu alanlarda çok zor olduğunu düşünsek de
Tanrı’ya daha büyük şeyler
125 Sull’Hexaemeron, 1, 30.
sunabiliriz. Fakat Kutsal Ruh’tan bizi özgür kılmasını
ve yaşamımızın bazı yönlerine
girmesini yasaklamamıza
neden olan korkuyu sürgün etmesini istemek gereklidir.
Her
şeyi isteyen kişi, her şeyi de verecektir ve asla bizim
mutsuzluğumuzu ya da
zayıf düşmemizi istemez, bizi tamlığa
kavuşturmak ister. Bu bize, Ayırt Etme
Gücünün;
varsayımsal kişisel analiz ya da bencilce bir iç gözlem
değil, erkek ve kız
kardeşlerimizin iyiliği için bizi
çağırmış olduğu misyonu yerine getirmemize yardım
etmek
üzere Tanrı’nın, gizemine yaklaşma yolunda kendimizi
geride bırakmak için
samimi bir çıkış olduğunu
gösterir.
* * *
176. Bu düşüncelerin Meryem tarafından taçlandırılmasını
arzuluyorum, çünkü
O’ndan başka hiç
kimse o İsa’nın sözünü etmiş olduğu
“Mutluluklar”ı yaşamadı.
Tanrı’nın huzurunda
sevinç duyan kadın, yüreğinde her şeyi saklayan kişi ve
kılıçla
delinmeye izin veren kimse O’dur. O,
azizler arasında azizdir, tüm diğerlerinin
üstünde
kutsanmıştır. Bize azizlik yolunu öğretir ve her zaman yanımızda
yürür.
Düşmüş halde kalmamıza izin vermez
ve düştüğümüzde bizi yargılamadan kollarına
alır. Onunla söyleşmek bizi teselli eder, özgürleştirir
ve aziz kılar. Annemiz
Meryem’e binlerce kelimeyle
konuşmamız gerekmez. Yaşamlarımızda olup biteni
ona anlatmamıza
gerek yoktur. Tek yapmamız gereken fısıldayarak ve defalarca
“Selam
Sana, …” demektir.
177. Bu sayfaların, azizlik arzusunu teşvik etmek bakımından tüm
Kilise’de yararlı
olmasını ümit ediyorum. Tanrı’ya
daha büyük yücelik sunacak azizler olmayı
coşkuyla
arzulamak üzere Kutsal Ruh’un içimizde yoğun bir
istek uyandırması ve
birbirimizi bu yolda teşvik etmemizi
sağlaması için dua edelim. Böylece dünyanın
bizden
çekip alamayacağı ortak bir mutluluğu paylaşacağız.
Roma’da Aziz Petrus’ta, 2018 Yılı Aziz Yusuf
Bayramı’nda, Papalık görevimin 8. Yılında
verilmiştir.
Francesco
© Copyright – Libreria Editrice Vaticana
Çeviri:
CET Basın Bürosu; Şule Rogenbuke, İtalyanca’dan Türkçe’ye;
Fransızca’dan Reyhan Akant’ın katkısıyla.